Makalenin orjinal halini görüntülemek için bkz.; Keleş, B. 2021. Institutionalisation Processes of Alevis in Germany. Journal of Alevism-Bektashism Studies. 24 (Dec. 2021), 3–46. DOI:https://doi.org/10.24082/2021.abked.335.
Özet
Türkiye’den Almanya’ya gerçekleşen işgücü göçünün 60. yılını geride bıraktığı gönümüzde, birçok araştırmacının göçe en fazla maruz kalan grup olarak kabul ettiği Alevi vatandaşlarımıza ve onların Almanya’daki var oluş çabalarına yönelik yönelik Türkiye’de ne yazık ki çok fazla yayın bulunmamaktadır. Oysa 1990’lı yıllarla birlikte tırmanışa geçen ve birçok araştırmacının “alevi uyanışı” olarak isimlendirdiği Alevilerin kentsel ortamda var oluş mücadelelerinin ilk ortaya çıktığı yer olarak Almanya ön plana çıkmaktadır. Bu çalışma kapsamında 1987’de ilk resmi kurumsal kimliğini ortaya koyan Almanya Alevi örgütlenme süreci incelenmiştir. Makale içerisinde İslam Mezhepleri Tarihi disiplini esas alınarak “fikir-hadise irtibatı” üzerinde özellikle durulmuştur. Bununla birlikte sosyal bilimler alanında kullanılan araştırma metotlarından da istifade edilmiştir. Bu çerçevede Almanya’daki Alevilerin kurumsallaşma sürecine yönelik gerçekleştirmiş olduğumuz çalışmada özellikle Nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Katılımcı gözlem ve görüşme yöntemini benimseyip görüştüğümüz isimlerin deneyimlerinden yararlanma yolunu seçtiğimiz için de çalışmamız kapsamında nitel araştırma yönteminin fenomenolojik yaklaşımı tercih edilmiştir. Nitekim bu çerçevede Almanya’da ortaya çıkan Alevi kurumsallaşmasını başlatan isimlerin önemli bir bölümüyle yarı yapılandırılmış soru formu kullanılarak derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiş ve örgütlenme süreci onların verdikleri bilgiler üzerinden belgelenmeye çalışılmıştır.
Araştırmamıza Evren olarak Almanya’nın değişik şehirlerinde yaşayan Alevileri dini alanda temsil maksadıyla ortaya çıkan kurumsal yapılar seçilmiş ve bu kurumsal yapıların kuruluş sürecinde görev almış veya halihazırda yönetiminde yer alan isimler, “amaçlı örneklem” olarak tercih edilmiştir. Fenomenolojik yaklaşım yürütülürken, fenomen olarak seçtiğimiz ve Alevi kurumsallaşmasında önemli roller üstlenmiş isimlerin tarafımıza güven duymasına azami derecede dikkat edilmeye çalışılmıştır. Güven ortamını sağlamak içinse Alevi kimliğimiz özellikle ön planda tutulmuştur. Görüşmecilerimizce tarafımıza iletilen kurumsal sürece dair bilgi ve belgeler, diğer görüşmecilerin vermiş oldukları bilgilerin yanı sıra, hatırat kitaplarındaki anlatılanlarla da karşılaştırılarak doğru bilgiye ulaşılmaya çalışılmıştır.
Giriş
Almanya’daki Türk örgütlenmelerini inceleyen Erkan Perşembe’nin “kültür milliyetçiliği” merkezli[1] gördüğü Almanya’daki Türklerin kurumsallaşmasını, Onur Bilge Kula, gelenekçi ve yenilikçi şeklinde özetleyebileceğimiz bir kavramsallaştırmayla ikiye ayırarak[2] Almanya’daki Türklerin kimliklerini koruma reflekslerine vurgu yapmaktadır. Gelenekçi kanat Türkiye’de edinmiş olduğu kültür anlayışını mutlaklaştırıp onun etrafında örgütlenmeye giderken, yenilikçi kanat geleneksel kültürün gelecek yönelimli ve yeniliğe açık öğeleriyle çokkültürlü toplumun gereklerini bir araya getirecek kurumsallaşmalar gerçekleştirmektedir. Kula, gelenekçileri çoğunlukla dini alana yönelip radikalleşmekle suçlarken, yenilikçileri seküler kimlikli yapılanmalar ortaya çıkardıkları için övmektedir. Ancak ister geleneği koruma kaygısı ister yenilik arayışı ile ortaya çıkmış olsun örgütlenmelerin temel gayesi, kimliği koruma duygusu olmuştur.
Kimlik bir toplumun, halkın ve bireyin kendisini nasıl gördüğünü, tarihi ve toplumsal süreçler esnasında kendisini nasıl konumlandırdığını açıklayan kavram[3] olarak tarif edilmektedir. Bu yönüyle “kimsiniz?” ve “kimlerdensiniz?” sorularıyla doğrudan ilişkilidir. Birinci sorunun cevabı başkalarına göre farklılığını ortaya koyan şahsi kimliğini beyan ederken, ikincisinde ait olduğu sosyal grubun kimliğinin ilanı söz konusudur. Bu yönüyle kimlik yabancılık hissini ortadan kaldırırken, kültürle yakın ilişkisinin bir sonucu olarak insanlara olguları algılama noktasında kavrayış[4] sunmaktadır. Din ise insanların kimliği ve gerçekte kim olduklarıyla doğrudan bağlantılı bir etken olarak, kimliğin kutsallaştırılmasına[5] yol açmaktadır. Kutsallaşan kimlikler birey nezdinde, “Müslümanım Sünni’yim”, “Müslümanım Hanefi’yim” ya da “Türküm Müslümanım”, “Müslümanım Aleviyim”, “Kürdüm Aleviyim”, “Türküm Aleviyim”, “Aleviyim” vb.[6] şeklinde telaffuz edilebilmektedir.
Alevi kurumsallaşması temelde kimlik merkezli ortaya çıkmış bir örgütlenme tarzıdır. Köyden kente göç sürecinin başladığı 1950/60’lara kadar Tönnies’in kavramsallaştırdığı Gemeinschaft’ın[7] (Cemaat) neredeyse tüm özelliklerini taşıyan Aleviler, göç sonrası yerleştikleri yeni mekânlarda modernleşmeyle bağlantılı çözülme yaşamışlardır. Bu çözülmenin en temel sebebi Dede/Talip ilişkisinin Sünni ve Alevilerin iç içe geçtiği modern şehir ortamlarında sürdürülemez hale gelmesi olmuştur.[8] Bu yönüyle baktığımızda homojen bir yaşamın olduğu Gemeinschaft’tan (Cemaat) yaşamsal sınırların daha belirginleştiği Gesellschaft’a[9] (Cemiyet) doğru bir evrilme söz konusudur. Cemaatten cemiyete evrilme bir ilerleme ve şehirleşme olarak kabul edilebileceği gibi gelenekte var olan dayanışmacı ve içten bağlılıkların da ortadan kaybolmasına neden olmaktadır.[10] Aleviler özelinde bu evrilme, Alevilerin politikadan sanata, bilime ve iş dünyasına kadar çeşitli alanlarda görünür olmalarına ve aktif rol almalarına yol açmıştır. Yaşanılan bu evrilmenin bir sonucu olarak Aleviler, Türkiye’de olduğu gibi Almanya’da da farklı din ve kültürlerin etkisinde kalıp asimile olmamak için yeni arayışlar içerisine girerek, aralarında en liyakatli gördükleri isimlerin idaresinde kurulan derneklerin çatısı altında bir araya gelmeye karar vermişlerdir. 1980’li yıllara kadar (Türkiye) Birlik Partisi’nin de içinde bulunduğu değişik siyasal kimlikli yapılanmalar etrafında gerçekleşen bu bir araya gelişler, 1987’de Köln’de kurulan ilk dernekle birlikte din merkezli örgütlenmelere yönelmiş ancak sırf dini grup[11] olarak kalmayı başaramamıştır. Özellikle sol kökenli isimlerin müdahil olmasıyla birlikte 1990’dan itibaren Aleviler arasında kültür merkezli kurumsallaşmalar ağırlık kazanmıştır.
1980 sonrası ortaya çıkan Alevi kurumsallaşmasının çift yönlü fakat çok dernekli bir yapı arz ettiği görülmektedir. Örgütlenmenin ilk yönü Dedeler etrafında gerçekleşirken, ikincisi soldaki paradigma değişiminin sonucunda kültürel kimliğe yönelen, birincisine göre siyaseten daha tecrübeli, örgütlü ve seküler Alevilerce organize edilmiştir.[12] Biz örgütlenmenin köylerde yaşanan Aleviliğe duyulan özlemle şekillenerek, kendini yeniden inşa etmeye çalışan[13] ve çoğunlukla Dedeler tarafından organize edilen ve geleneksel Aleviliği yaşatmak için kurumsallaşan birinci yönünü Dede Merkezci olarak adlandırırken, Massicard’ın “Alevicilik”[14] şeklinde kavramsallaştırdığı anlayıştaki sol kökenli isimlerle, kimliksel dönüşüm içerisine girerek[15] Aleviliği kültürel etkinliklerle tanıtmak için harekete geçen, gelen talepler ve görülen ilgi üzerine dernekleşerek daha çok sosyo/kültürel bir nitelik kazanan ikinci yönüne ise Kültür Merkezci demeyi uygun görmekteyiz. Birincisinde Alevilik amaç olarak ele alınırken, ikincisinde Aleviliğin araç olarak kullanılması söz konusu olmuştur. Nitekim kurumsallaşmaların Dede Merkezci yönünde Alevilik bilincinin canlandırılmasını hedefleyen ve Aleviliği kutsal bir kimlik olarak yaşamak isteyen isimler yer alırken, Kültür Merkezci tarafında “solcu” ve “demokrat” olarak takdim edilen ve Alevileri politik bir güç olarak kullanma düşüncesini benimseyen kişiler önemli rol oynamaktadır.[16] Kültür Merkezci yapılanmalar etrafında bir araya gelen isimlerin büyük bir çoğunluğunun geçmişte hem Türkiye Birlik Partisi’nde hem de Marksist/sol oluşumlarda siyaset yapmış isimlerden oluşması da örgütlenme yapılarını birbirinden ayırmamızda etkili olmuştur. Bu bağlamda Türkiye’de yapılan çalışmalara atıfta bulunacak olursak, Kültür Merkezci yapılanmalar Rıza Yıldırım’ın Modern Alevilik tanımlamasına yakın dururken, Dede Merkezci kurumlar, geleneksel Aleviliğin nostaljisini yansıtmaktadır.[17] Dede merkezci kurumsallaşmalarda, Dede yönetici olmasa bile yönetim kurulunun üzerinde bir yetki alanına sahiptir.[18] Alevi kurumsallaşmasının çok dernekli olmasından kastımız ise iki yönlü ortaya çıkmış bu organizasyonların, en güçlüsü Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu olan birbirinden bağımsız değişik çatı kurumlar etrafında örgütlenme tecrübesi yaşamış olmasından dolayıdır.
Akyüz, grupların sınıflandırılmasında karşılıklı ilişkiler ve iletişimin başat rol oynadığını[19] söylemektedir. Perşembe de onun bu tespitini Almanya’daki Türk örgütlenmeleri bağlamında doğrulayarak, 1961’den günümüze yurtdışına çıkan Türklerin değişik sosyo-kültürel gruplar etrafında bir araya gelmeye başladıklarını söylemekte ve bu bir araya gelişlerde eğitim seviyesinden, aidiyet duyulan ideolojik kimliğe ve hemşericiliğe değin değişik faktörlerin[20] etkin rolü olduğuna değinmektedir. Kuşkusuz Alevi kurumsallaşma süreci de benzer faktörlerden etkilenerek ortaya çıkmış ve ait olduğu ideolojik kimlik, dini bağlılık ve kültürel çevrenin etkisinde kalarak örgütlenme stratejisi geliştirmiştir. Biz de bütün bu faktörleri göz önünde bulundurarak çift yönlü ve bu çift yönlülüğe bağlı olarak ortaya çıkan çok dernekli Almanya Alevi kurumsallaşmasını, dede merkezci ve kültür merkezci başlıkları altında ayrı ayrı inceleyeceğiz.
Her ne kadar 1970’li yıllarda Yurtseverler Birliği Federasyonu bünyesinde bir araya gelen derneklerde Aleviler yoğun olarak bulunmuş olsa da bu tür bir araya gelişleri, politik önceliklerle hareket ettikleri için Alevilik merkezli kurumsal yapılar olarak görmek mümkün gözükmemektedir. Nitekim Almanya Alevi kurumsallaşmasının bize göre ilk aşaması 1980’li yıllarda Şinasi Koç dedenin girişimiyle başlayan ve yer yer halen devam eden bizim dede merkezci diye isimlendirmeyi uygun gördüğümüz örgütlenmelerdir. Dede merkezci yapılara üye olanların geleneksel kimlikleriyle katılım göstermeleri ve dini önceliklerine önem vermeleri gibi özellikleri, bu tür oluşumları, bireyin tüm yönleriyle katılım gösterdiği cemaat türü (Gemeinschafft) topluluklarla[21] benzerleştirmektedir. Modernleşen toplumlarda Gemeinschaft’tan söz etmek imkânsız gibi gözükse de geçmişe duyulan özlemin onları bu türden gelenekselci yapılanmalara yönlendirdiğini söylemek açıklayıcı olacaktır. Orhan Türkdoğan, çokkültürlülüğün bazı grupları modern şehirler içerisinde aşiretleşmeye sürüklediğini söylemekte ve bu durumu “cemiyette cemaat” kavramıyla izah etmektedir.[22] Türkdoğan’ın bu tespiti tarafımızca da kabul edilmiş ve Dede Merkezci yapılanmaları tasnif etmede argüman olarak kullanılmıştır. Bize göre Dede Merkezci kurumsallaşmalar, geleneği kısmi de olsa tecrübe etmiş olan isimlerin, dini olanı yaşayabilmek için kutsal alan yaratma çabası sonucunda, kent merkezlerinde ortaya çıkmıştır. Onların bu kutsal mekân arayışını gözlemleyen Zeynel Gül, ilk kurulan derneklerde uygulanan ayakkabıların çıkartılarak içeri girilmesi kuralını, cami derneklerine özenti olarak yorumlamaktadır.[23] Oysa Alevi kurumları içerisinde geleneksel Aleviliğe olan özlemleriyle ön plana çıkan bu tip yapılanmalar, modern şehir ortamında, gelenekten aktarılan değerlerin korunması için azami gayret içerisine girmişler ve köyde gördüklerini yeni oluşturdukları kutsal mekânlarda da ayniyle yaşamak istemişlerdir. Bu konuda Kehl-Bodrogi’nin yapmış olduğu “dede’lerin itibarının iade edilmesi”[24] tespiti son derece önemlidir. Bu bir nevi uzaklaştıkları dini ve kültürel değerlerin yeniden keşfini ifade etmekte ve her türlü zorluğa rağmen geleneği yaşatmaya çalışan dedelere sahip çıkmanın önemini vurgulamaktadır. Bu sürecin Şinasi Koç ile başlaması örgütlenmelerin tamamının onun kontrolünde olduğu anlamına gelmemelidir. Zira “Kurban, İsmail (a.s) için mi yoksa İshak (a.s) için mi gönderildi?”, “Kerbela vakası Nisan ayında mı yoksa Ekim ayında mı gerçekleşti?”[25] tartışmaları kapsamında ayrışmalar yaşanmış ve Dede Merkezci yapılanmalar federasyon etrafında bir araya gelenlerle Gerçek İlim dergisi yayın politikasını benimseyenler olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Bu süreçte geleneksel Alevilik etrafında bir araya gelmiş derneklerin çoğunluğu Alevi Cemaatleri Federasyonu’yla birlikte hareket etmiştir. Şinasi Koç’un etki alanı ise sadece “Gerçek İlim Dergisi” etrafında bir araya gelen derneklerle sınırlı kalmıştır.
Bu aşamada Türkiye’de edinilen geleneksel kültürün mutlaklaştırılması[26] ve geleneksel din algısını koruma güdüsü ana gaye olmuştur. Öncesinde evlerde ve/veya kısa süreli kiralanan mekânlarda inanç merkezli bir araya gelen Dede merkezci yapılanmaların kurumsallaşmaya giderken ki temel hedefi; inancın icra edileceği bir mekâna ve mümkünse geniş bir binaya sahip olmak şeklinde belirlenmiştir. Temel hedef gerçekleştikten sonra ilgili mekânlar sosyalleşme ve kültür aktarımının da gerçekleştiği kurumlara dönüşmüştür. Dede merkezci yapılanmalar Aleviliği İslam’dan bağımsız görmemektedirler. Yıldırım’ın “Kerbelâ anıldığında derin bir hüzün duyar; “Murteza Ali” denildiğinde kalbi titrer, cemde en ufak bir ayrıntının değişmesine şiddetle karşı çıkar”[27] dediği geleneksel Alevi tiplemesi çoğunlukla Dede merkezci yapılanmalarda yer almaktadır. Örgütlenmenin ocakzade olan isimler etrafında gerçekleşmesi ve ocakzadelerin Ehl-i Beyt’e nesep olarak bağlılığı, dede merkezci dernekleri İslam dairesi içerisinde tutmuştur. Onların İslam ile iç içeliği gazeteci Zeynel Gül’ün de dikkatini çekmiş olmalı ki, biraz da abartılı olarak “… önünde birer Kuran-ı Kerim var ve her gündem tartışması içine mutlaka bir ayet yerleştirmeye çalışıyorlar. … dedelerden birisinin okuduğu ayeti bir diğer dede kabul etmiyor, o da başka bir ayetin bu anlama geldiğini söylüyordu…” şeklinde eleştirmektedir.[28] Bu denli olmasa bile, dede merkezci örgütlenmelerin inançlarını korumak adına yola çıktıkları ve kurumsal kimlik etrafında bir araya gelip, inanç etkinlikleri düzenlerken, geleneksel Aleviliği kendilerine referans olarak kabul ettikleri ve geleneği yaşatmak için gayret sarf ettikleri tarafımızca da gözlemlenmiştir. Nitekim geleneksel Aleviliğin kaynakları arasında Kur’an’ı Kerim önemli bir yer teşkil etmektedir. Dede merkezci örgütlenmeler, bir din olarak İslam’a ve İslam’ın; başta Kur’an olmak üzere, peygamber ve melekler gibi kutsallarına karşı, mutlak hassasiyet beslemektedirler. Ancak Gül’ün iddia ettiği şekilde bir yaklaşımın gerçekleştiğini onaylayan kimse olmamıştır. Köln’de kültür merkezci yapılanmanın kuruluş sürecinde yer alan Ali Rıza Gülçiçek, Gül’ü destekler bir yaklaşım tarzıyla, ACF’nin de kuruluşunu gerçekleştirmiş olan Dede Merkezci örgütlenmeleri tutucu olarak gördüklerini[29] belirtmektedir. Gülçiçek’in tutuculuktan kastının dindarlık olduğu anlaşılmaktadır ve bizce de haklıdır. Zira dede merkezci kurumlarda düzenlenen programlar çoğunlukla dini içeriklidir. Massicard, dindar Alevilerin düzenledikleri etkinliklerde konuşmacı olarak dedelere yer verdiğini vurgulayarak bu duruma dikkat çekmiş olmalıdır. [30]
Bizim geleneksel Aleviliğe sahip çıkan örgütlenmeler olarak nitelendirdiğimiz Dede Merkezci yapılanmalara, geleneksel Aleviliğin ocak merkezci yaklaşımını sürdürmediklerinden (veya sürdüremediklerinden) dolayı eleştiri yöneltilebilir ve kendi içinde haklılık payı da vardır. Nitekim sadece dede merkezci oluşumlarda değil, kent merkezlerinde şekillenmiş aralarında Türkiye’deki cemevlerinin de bulunduğu tüm Alevi kurumlarında; kendi talibi olmayan Alevilere hizmet veren dedelerle, kendi dedesi olmayan ocakzadelere bağlılıklarını gösteren Alevilere sıklıkla rastlanılmaktadır. Bu noktada İsmail Engin’in de tespit ettiği gibi göçle birlikte dede-talip ilişkisinde kopmaların yaşandığını ve ocakların fonksiyonunu yitirmeye başladığını gözden kaçırmamak lazımdır. Nitekim Engin; her şeye rağmen Aleviliğini devam ettirmek isteyen taliplerin, geleneksel Aleviliğin sürdürülebildiği dönemlerde bağlı olduğu dede ve ocak yerine, o an için dernek veya cemevinde hazır bulunan dedeye bağlılık göstermeyi tercih ettiğini söyleyerek,[31] geleneğin dönüştürülerek yaşatılmaya çalışıldığına dikkat çekmektedir.
Kehl-Bodrogi, ilginç bir şekilde Dede Merkezci örgütlenmelerin Yurtseverler Birliği Federasyonu çizgisinde kurulmuş derneklere alternatif olarak ortaya çıktığını ileri sürmektedir.[32] Ancak Hacı Bektaş Veli’ye atfettikleri isimle ortaya çıkan bu derneklerin kuruluş sürecinde sadece Berlin ve Münih şehirlerinde Yurtsever Birlik isimli derneklerin faal durumda olması, ilk örneklerini Köln, Ahlen, Mainz ve Augsburg gibi şehirlerde gördüğümüz Hacı Bektaş Veli Kültür ve Tanıtma Derneği şeklinde ortaya çıkan oluşumların, kilometrelerce uzakta başka bir şehirde bulunan derneklere alternatif ya da rakip dernek olma savını en aza indirgemektedir. Diğer taraftan Münih şehrinde 1990’a kadar faal kalmış bulunan Yurtsever Birlik derneğinin geleneksel Alevilik çizgisinde yeniden örgütlenmesi ve ismini Münih Türkiyeli Alevi-Bektaşi Kültür Merkezi olarak belirlemesi onun bu iddiasını geçersiz kılmaktadır. Kehl-Bodrogi’yi bu düşünceye Berlin özelinde yaşanmış olan bölünme itmiş olmalıdır. Nitekim Berlin’de Yurtsever Birlik Derneği, 1990’da Berlin Anadolu Alevileri Kültür Merkezi Cemevi olarak adını değiştirmiş ancak Alevilik anlayışındaki farklılaşmadan dolayı 1997’de kopuş yaşanmış ve Hacı Bektaş Veli Kültür Cemiyeti ismiyle alternatif bir dernek kurulmuştur.[33]
Dede merkezci derneklerin tüzüklerinde de açıkça ifade ettikleri gibi faaliyetlerinin merkezine Aleviliği ve Alevileri yerleştirmiş olmalarına rağmen, kurumsal kimlik kazanma sürecinde ilk isimlerini Hacı Bektaş Veli Derneği ya da Bektaşi Derneği şeklinde belirlemeleri bize göre kentlileşme sürecinden bağımsız değerlendirilmemelidir. Nitekim Bektaşilik şehirli/kentli kabul edilmektedir. Her ne kadar 1826’da alınan kararla Bektaşi tekkeleri yasaklanmış ve Bektaşiler takibata uğratılmış[34] olsa da Türk toplumunun belleğinde bir tarikat olarak Bektaşilik ve de tarikat mensubu Bektaşiler nüktedan kimlikleri ve saygın kişilikleriyle canlı kalmışlardır. Bu nedenle Bektaşilik ve Bektaşiler, Türkiye özelinde, Sünni İslam’ın ötekisi olarak kabul edilen[35] Alevilik ve Aleviler kadar yadırganmamışlardır. Aynı şekilde Hacı Bektaş Veli’nin Türk toplumunun bütün katmanlarınca kabul edilen birleştirici bir evliya olarak kabul ediliyor olması, Almanya’da yaşayan Alevileri onun ismi etrafında bir araya gelmeye sevk etmiş gözükmektedir. Şehirlileşmenin ilk dönemlerde Kızılbaş/Aleviler, kent merkezlerinde mensubu oldukları dini kimliklerini açıklarken, Alevi yerine Bektaşi demeyi daha çok tercih etmişlerdir. Alevilerin kurdukları derneklere vermiş oldukları isimlerle dini kimliklerine meşruiyet kazandırmayı hedefledikleri açıktır. Fakat bunu yaparken, Alevi adını kullanıp öteki konumuna düşmek istemedikleri için, Sünni geleneğin de önder olarak kabul ettiği Hacı Bektaş Veli ve Bektaşi gibi isimleri seçmiş olduklarını düşünmekteyiz.
Bu tarz örgütlenmelerin ayırt edici özelliği ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve devletin resmî kurumlarıyla arasına mesafe konulmamasıdır. Derneklerde Türk bayrağı ve Atatürk posterleri bulundurulmasına karşı olumlu bir yaklaşım sergilemekte ve kimi yerlerdeki dernekler bayrak ve Atatürk posterlerini kırmızı çizgileri olarak belirlemektedirler. Düzenlenen cemlerde ve cemevlerinin duvarlarında Atatürk portresi bulundurulmasına yönelik tartışmalar kapsamında Atatürk’ün Alevi olduğu inancı; Bektaşilerle ittihat ve Terakki arasındaki iyi ilişkilerin[36] bir sonucu olarak, Atatürk’ün de İttihat ve Terakki içerisinde bulunmasının etkisiyle ve masumane bir düşünceyle ortaya atılmış olabileceği gibi Atatürk’ün 22-23 Aralık 1919’da Hacıbektaş’ı ziyareti sırasında Çelebi Cemalettin ile yaptığı görüşmenin katkısı da göz önünde bulundurulmalıdır.[37] Her ne kadar yapılan görüşme Millî Mücadeleye yönelik destek kapsamında gerçekleşmişse de Aleviler arasında bu konuyla ilgili çok daha derin içerikli yorumlar yapılmaktadır. Bu yorumlar; Atatürk’ün Salih Niyazi Baba ve Çelebi Cemalettin’le özel olarak görüştüğü, “Ayin-i Cem” yapıldığı ve Atatürk’ün “İkrar” verip “yola kabul” edildiği şeklindedir.[38]
Martin Sökefeld, Türkiye’de de yayınlanan makalesinde, Aleviliği İslam’dan ayrı görmeyen derneklerin CEM Vakfı’na yakın durduklarını ileri sürmektedir. Ancak Sökefeld’in makalesinin yayınlandığı tarihte[39] Almanya’da CEM Vakfı’nın herhangi bir faaliyetine rastlanılmaması onun bu savını çürütmektedir. Ayrıca bu tarz örgütlenmeler CEM Vakfı’ndan yaklaşık 10 yıl önce kurumsallaşmaya başlamışlardır. Gümüş’ün de vurguladığı gibi CEM Vakfı’nın Kuruluş Bildirisi’nde “Alevilik” kavram olarak geçmezken,[40] bu tarz dernekler tüzüklerinin amaç bölümünde Aleviliği yaşatmayı temel gaye olarak benimsemişlerdir. Alevilik anlayışı açısından bir karşılaştırma yapılacak olursa, Cemal Salman’ın da Köln örneğinde benzer sonuçlara ulaştığı gibi[41] Dede Merkezci yapılanmaların Aleviliği, İslam’dan ayrı görmeme noktasında Cem Vakfı’yla bir benzerlik taşıdığı doğrudur. Fakat kurumsal bir birliktelik söz konusu değildir. İlgili kurumlar faaliyetlerini Almanya özelinde, Türkiye’den bağımsız olarak sürdürmektedirler. Dede Merkezci örgütlenmelerin dikkat çeken özellikleri arasında kurucu ve dernek temsilcilerinin politik çekişmelerin uzağında durmaya gayret göstermeleri yer almaktadır. Dolayısıyla Kültür merkezci örgütlenmelerde sıkça gördüğümüz Türk hükümetine yönelik siyasal eleştirilere bu tarz örgütlenmelerde, politik tavır geliştirilmediği için, pek rastlanılmamaktadır.[42] Dede merkezci derneklerin öncelikli faaliyetleri arasında inancı ve anavatan Türkiye’yle bağlantıyı güçlendirici etkinlikler yer almaktadır.
Bu çerçevede ortaya çıkan örgütlenmelere geçmeden önce Şinasi Koç hakkında bilgi vermekte fayda görmekteyiz.
1911 yılında Tunceli ili Pertek ilçesinde doğan Şinasi Koç’un, 8’inci imam İmam Ali er-Rıza’nın (770-818) soyundan geldiği söylenmektedir. Pertek’ten göç ederek ailesiyle birlikte Erzurum/Hasankale’ye yerleşen Koç, daha sonra Ankara’ya taşınmış ve yaşamının büyük bir bölümünü orada sürdürmüştür. Beş erkek bir kız olmak üzere 6 çocuğu olan Şinasi Koç dede yaşamı boyunca Alevi inanç hizmetlerine yönelik faaliyetler içerisinde bulunmuştur. İşçi olarak çalıştığı devlet kurumundan emekli olmuştur. Şener ve İlknur’un yazdıkları doğruysa 1976-77 civarında ilk olarak Münih şehrine gelmiş olmalıdır.[43] 1980’li yıllardan sonra yurtdışında daha sık görünür olmaya başlayan Koç, özellikle Almanya’da başlayan Alevi dernekleşmelerinde tetikleyici bir rol üstlenmiştir. Belçika ve Hollanda’da düzenlenen cemlerde de dedelik hizmeti yürüten Şinasi Koç, özellikle Ahlen merkezli yayın yapan Gerçek İlim Dergisi etrafında örgütlenmiş, derneklere “Sünni’nin nasıl her yerleşim yerinde bir camisi, Hıristiyan’ın kilisesi varsa, Alevinin de toplanacağı, cemini yapacağı yeri, derneği olmalıdır”[44] diyerek fikirsel katkılar sunmuştur. Alevi erkân ve ibadetlerinin miladi takvime göre yeniden düzenlenmesini savunan Koç, Kerbelâ vakıasının zannedildiği gibi sonbaharda değil ilkbaharda gerçekleştiğini ve dolayısıyla Muharrem orucunun 27 Mart ile 8 Nisan arasında tutulması gerektiğini, çevresinde bulunanlara telkin etmiştir.[45] Niyazi Bozdoğan’ın verdiği bilgilere göre Kur’an’ın değiştirilmiş olduğunu iddia eden Koç, gerçek Kur’an’ın Mısır’da olduğunu[46] söyleyerek, Mısır’a gidip araştırmalarını derinleştirmek için çevresinde bulunan isimlerden maddi destek istemiş ancak bu arzusunu gerçekleştiremeden 28 Nisan 1990 tarihinde Almanya’nın Homburg Saar[47] şehrinde yaşamını yitirmiştir. Vefatının ardından Koç’un naaşı Türkiye’ye nakledilerek Ankara’da toprağa verilmiştir. Zeynel Gül, Ahlen, Dortmund, Köln, Saarbrücken, Mainz-Wiesbaden, Rheda-Wiedenbrück, Gladbeck ve Bergkamen şehirlerindeki derneklerinin Şinasi Koç’un kişisel gayretleriyle kurulduğunu söylemektedir.[48]
Almanya’da Alevilerin Alevilik merkezli kurduğu ve bizim Dede Merkezci gördüğümüz ilk dernek Köln şehrinde ortaya çıkmıştır. Geleneksel Alevilik anlayışıyla cemler düzenleyen Şinasi Koç dedenin kişisel gayret ve teşvikleri bu dernekleşmede önemli bir rol oynamıştır.[49] Onun telkinleriyle harekete geçen Niyazi Bozdoğan, Hüseyin Tur, İbrahim Salper, İsmail Tanrıverdi ve Şinasi Koç’la aynı ocaktan olan Turan Ant gibi isimlerin öncülüğünde bir araya gelen Aleviler, Köln ve Çevresi Hacı Bektaş Veli Kültürünü Tanıtma Derneği’ni kurmuştur. 1984 yılından beri varlığından bahsedilen derneğin[50] kuruluş dilekçesi 01.03.1987 tarihinde Köln Dernekler Masasınca onaylanmış ve derneğin kuruluşu bu tarihten sonra resmiyet kazanmıştır. Her ne kadar resmi kuruluşu 1987 yılı olsa da Köln şehrinde gayrı resmi olarak 1984 tarihinden itibaren bir araya gelişlerin başladığını ve Alevilerin Cem olduğunu yapmış olduğumuz görüşmede Aguiçen Ocağı mensubu Niyazi Bozdoğan dede bizzat ifade etmiştir. Şinasi Koç’un yönettiği ve Köln şehrindeki bir bodrum katında gerçekleşen cemde, Şinasi Koç yer darlığından dolayı şikâyette bulunup, sözünün geçeceği ve dernek kurma kabiliyeti gördüğü isimleri dara kaldırmak istemiştir. Dara kaldırmak istemesindeki maksatsa dernek kuracaklarına dair söz almaktır. Dara kaldırılmak istenen isimler arasında Niyazi Bozdoğan da bulunmaktadır. O darda verdiği sözü mutlak suretle yerine getirmesi gerektiğini bildiğinden, ilk başta dara durmak istememiş, ancak Şinasi Koç’un ısrarı üzerine dara kalkmış ve dernek kurup Alevileri geniş bir mekâna kavuşturacağına dair söz vermiştir.[51]
Önlerinde Alevilik merkezli bir örgütlenme olmadığı için ne yapacağını bilemeyen Bozdoğan ve arkadaşları öncelikle kuracakları derneğin yasalara uygunluğu üzerinde düşünmeye başlamışlardır. Bu maksatla hazırladıkları tüzüğün hem Alman hem de Türk yasalarına uygun olmasına özen gösteren kurucular kurulu üyeleri, derneğin Almanya’da kurulacak olmasına rağmen Türkiye’den de onay almak istemişlerdir. Kurucuların tamamının Türk vatandaşı olması dernek Almanya’da da kurulacak olsa, çoğunu tedirgin etmiş ve Türkiye’ye gerçekleştirecekleri seyahatlerde sorun yaşama endişesi taşımışlardır. Dolayısıyla hazırladıkları dernek tüzüğünü Köln Konsolosluğu aracılığıyla Türkiye’deki ilgili makamlara göndererek, gelecek onayı beklemişlerdir. Kültür Bakanlığı’ndan gelen cevapta kurulacak derneğin Alman yasalarını bağladığı ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin Almanya’da kurulması düşünülen derneğe herhangi bir dahlinin olmayacağı yazılınca, derneğin kuruluş işlemlerini başlatılmıştır. Ancak buna rağmen, Almanya’da dernek kurmak için gerekli olan yedi kişiyi bulmakta sorun yaşanmış ve çoğu kimse çekincelerini dile getirerek kurucu üye olmak istememiştir. En sonunda Niyazi Bozdoğan’nın başkanlığında Hüseyin Tur, İsmail Tanrıverdi, İbrahim Salper, Turan Ant, Hüseyin Yağmur, Ali Ergül gibi isimler bir araya gelerek Verein zur Förderung der Hacı Bektaş Veli Kultur in Köln und Umgebung e.V. (Köln ve Çevresi Hacı Bektaş Veli Kültürünü Tanıtma Derneği) ismiyle derneğin kuruluş dilekçesini Köln dernekler masasına sunmuşlardır. 1 Mart 1987 tarih ve 9599 kayıt numarasıyla resmiyet kazanan dernek, tespit edebildiğimiz ilk Alevilik merkezli kurumsal kimlik olmuştur. Dernek kurucularının tamamının mesleği ise işçiliktir. Bu durum Alevi inancını yaşatmaktan başka bir gaye taşımadıklarına işaret olduğu gibi herhangi bir örgütle de bağlantıları olmadığını göstermektedir. Konsolosluk aracılığı ile Türkiye Cumhuriyeti resmî kurumlarından izin talep etmeleri ise dernek kurma hususundaki tecrübesizliklerini göstermektedir. Ancak onların başlangıçtaki bu tecrübesizliği takip eden dede merkezci Alevi derneklerinin önünde önemli bir örnek teşkil etmiştir. Kuracakları dernekten dolayı Türkiye’de sorun yaşayacağını düşünen diğer şehirlerdeki Aleviler, Köln dernek temsilcilerinin vermiş oldukları bilgilerle rahatlama yaşamışlar ve dernek kuruluşlarını hızlandırmışlardır.[52]
Köln’de kurulan ilk Dede Merkezci derneği tespitlerimize göre Mainz şehrindeki dernek kurma girişimi takip etmiştir. Bunun böyle olması da gayet doğaldır. Zira Köln ve Çevresi Haci Bektaş Veli Kültürünü Tanıtma Derneği kurucularından Hüseyin Tur ile Mainz şehrinde başlayacak olan dernekleşmenin öne çıkan isimlerinden Derviş Tur kardeştir. Mainz derneği hem kuruluş süreci hem de kurucularının daha sonraki Alevi hareketinde üstlenecekleri rol açısından üzerinde durulmayı hak eden bir öneme haizdir. Aralarında Derviş Tur, Ahmet Aydemir, İsmail Yağlı ve Veli Ocaklıoğlu gibi isimlerin bulunduğu Aleviler, 26.03.1987 tarihinde geniş katılımlı bir toplantı organize etmiştir. Mainz ve civarında yaşayan yaklaşık 50 kişinin katıldığı toplantıya yaşadıkları dernekleşme tecrübesi hakkında bilgi vermesi için Köln derneği kurucularından, Derviş Tur’un küçük kardeşi Hüseyin Tur da davet edilmiştir. Toplantıya katılanların tamamının Alevi inancına hizmet etmek noktasında son derece istekli olmasına rağmen dernekleşme konusunda tereddüt yaşanmıştır. Tereddütlerinin baş nedeni, Köln’dekine benzer bir şekilde, kurulacak olan bir Alevi derneğinde yönetici veya üye olmaları durumunda, olası bir Türkiye seyahatinin kendilerine sorun yaratacağı endişesinden kaynaklanmıştır. Bu endişelerin toplantıda dillendirilmesi üzerine, Hüseyin Tur söz almış ve daha önce Şinasi Koç’un teşvikiyle Köln’de Hacı Bektaş Veli Kültürünü Tanıtma Derneği kurduklarını söyleyerek, kuruluş sürecinde de Türkiye Cumhuriyeti, Kültür Bakanlığına müracaat ettiklerini belirtmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığının ilgili müracaata “Almanya’da kurulacak olan ve Alman yasalarına göre yasak olmayan bir kuruluşa Türkiye Cumhuriyeti olarak herhangi bir müdahalelerinin söz konusu olmayacağı” şeklinde cevap verdiğini toplantıda bulunanlarla paylaşmıştır. Derviş Tur, kardeşi Hüseyin Tur’un yapmış olduğu bu açıklamanın ardından toplantıya katılanların endişelerinin büyük ölçüde azaldığını ve oy birliği ile Mainz Bektaşi-Cemaati’nin kurulmasını kararlaştırdıklarını söylemektedir.[53]
26.03.1987 tarihli toplantıda dernek kurulmasına karar verilmesinin ardından kuruluş ve tüzük çalışmaları için 27.09.1987 tarihinde tekrar bir araya gelinmiş ve İsmail Yağlı’nın başkanlığında Derviş Tur, Ahmet Aydemir, Veli Ocaklıoğlu, Durak Albayrak, Musa Bakır, Alirıza Çelebi, Avni Yüksel ve Mukaddim Yüksel’in de aralarında bulunduğu isimlerle dernek kurulmuştur. Derneğin kuruluş dilekçesi 28.02.1988 tarihinde tüzük çalışmalarının tamamlanmasının ardından, Mainz Dernekler Masası’na (Amtsgericht Mainz) sunulmuştur. Dernek tüzüğünün amaçlar bölümünde, “Alevi-Bektaşi inanışını ve kültürünü tanıtmak ve yaymak için çalışır. … İbadethane ve kütüphaneler açar. … siyasi partilerin politik hedeflerini takip etmez.”[54] gibi maddeler bulunmaktadır. Tüzüğün Almancaya çevrilmesi ve Minz Dernekler Masası’nda çalışan memurun Alevilikle ilgili bilgi sahibi olmaması gibi nedenler derneğin resmiyet kazanmasını geciktirmiş ve pürüzler hallolduktan sonra 01.12.1988 tarihinde 2423 kayıt numarası ve Mainz Bektaşi-Gemeinde e.V. (Mainz Bektaşi-Cemaati e.V.) ismiyle resmiyet kazanmıştır. Mainz derneği resmiyet kazanmasından kısa süre sonra “Aleviliğin Tarihi Geçmişi” isimli bir program düzenleme kararı almış ve program tarihini 05.02.1989, yerini de Astheim Bürgerhaus olarak belirleyip, ilan etmiştir. Programın duyurulmasının ardından sol/Marksist gruplarca toplantı salonunun bombalanacağına dair tehditler gelmeye başlamıştır. Ancak tertip komitesi almış olduğu karardan vaz geçmeyerek, çıkabilecek olumsuz olayları önlemek için tedbir arayışına girmiştir. Derviş Tur, Rüsselsheim şehrinde Uzak Doğu Sporları eğitimi veren İbrahim Derin ve Harabi Derin kardeşlerden yardım istemeye karar vermiş ve programın gerçekleşeceği gün Derin kardeşler öğrencileriyle birlikte salonda hazır bulunarak güvenliğini sağlamışlar ve herhangi bir olumsuz olay yaşanmamıştır.[55]
- Gerçek İlim Dergisi Örneği
Zeynel Gül, “Yılmaz Güney’i Anma Gecesi” için gittiği Heildelberg şehrinde kitap standını gezerken bir dedeyle karşılaştığını ve dedenin elindeki dergiyi havaya kaldırarak “Alevilik tarihe karışmaz!… Buna gücünüz yetmez! …”[56] diye haykırdığını söylemekte ve derginin bulunduğu kitap tezgahının sahibiyle tartışmasından bahsetmektedir.[57] Gerçek İlim Dergisi yayın ekibi içerisinde de gördüğümüz bu dedenin ismi Kamber Kutlu’dur ve Şinasi Koç dedenin teşvikleriyle harekete geçen ekip arasında yer almaktadır. Şinasi Koç dede Köln’de olduğu gibi Kamber Kutlu’nun yaşadığı Bochum şehri başta olmak üzere Ahlen, Achen, Lübeck derneklerinin de kuruluşunda önemli rol üstlenmiştir. Bu dernekler arasında Ahlen ve Çevresi Aleviler Kültür Birliği, Gerçek İlim Dergisi’nin merkezi olması hasebiyle ön planda durmaktadır. 1987’de kuruluş çalışmaları başlayan derneğin resmiyet kazanması Şubat 1988’de Muhsin Cevahir’in başkanlığında gerçekleşmiştir.[58] Türkiye Cumhuriyeti devletine mutlak sadakatle bağlı olan Gerçek İlim Dergisi etrafındaki Alevi dernekleri, düzenledikleri cemlerde Atatürk resmi başta olmak üzere Türk Bayrağı ve 12 İmamların resimlerini mutlak surette bulundurmayı tercih etmektedirler. Mehmet Caba’nın verdiği bilgilere göre, Ahlen derneği kurulduktan sonra başta Kamen ve Bergkamen olmak üzere civar şehirlerde yaşayan Alevileri de örgütleme gayreti içerisine girmiştir. Caba, Ahlen dernek başkanı Muhsin Cevahir’in Bergkamen’de yaşayan Alevileri Ahlen’de kurulan derneğe üye yapmaya çalıştığını iddia etmekte, kendilerinin Ahlen derneğine üye olmak yerine yaşadıkları şehirde 15.10.1989 tarihinde Kamen-Bergkamen Alevi Birliği’ni kurduklarını söylemektedir.[59] Gerçek İlim dergisinin Eylül 1994’te yayınlanan sayısına göre Gerçek İlim etrafında bir araya gelmiş olan dernekler; Aachen ve Çevresi Alevi Kültür Birliği, Ahlen ve Çevresi Alevi Kültür Birliği, Augsburg Alevi Hacı Bektaş-ı Veli Kültür Derneği, Bochum ve Çevresi Aleviler Birliği, Lübeck ve Çevresi Hacı Bektaş-ı Veli Türk Kültür Cemaatı, Radolfzell Alevi Kültür Birliği, Selb Alevi Kültür Birliği ve Avusturya’dan Voralberg Alevi-Bektaşi Kültür Derneği’dir.[60] Her ne kadar Şinasi Koç, Muharrem ayı ve kurban konularında farklı fikirler savunmuş olsa da, o ve onun etrafında toplanmış olan Gerçek İlim dergisi grubuna dâhil olan dernekler, kutsal olana göstermiş oldukları hassasiyetten dolayı, tarafımızca dede merkezci olarak değerlendirilmektedir.
İlk Dede Merkezci örgütlenmeler arasında gördüğümüz bir diğer kurum olan Hünkâr Hacı Bektaş Veli Kültür ve Tanıtma Derneği 28.05.1987 tarihinde Duisburg şehrinde kurulmuştur. İlk üyesi Ali Yakar ve kurucu başkanı da Derviş Cemal Ocağı’ndan Zeynel Demir[61] olan derneğin resmiyet kazanması içinse 13.12.1988’i beklemek gerekmiştir. Derneğin kuruluş amaçları arasında; dernek üyelerinin diğer dini, milli ve kültürel unsurlarla barış içerisinde birlikte yaşamalarını sağlamak, üyelerin sosyal, kültürel ve dini ihtiyaçlarını gidermek ve Alman toplumu ile uyum içerisinde birlikte yaşamasına yardımcı olmak, Alevi-Bektaşi inancını gençlere aktarmak ve bunu gerçekleştirirken, içinde yaşanılan zamana uyumu göz önünde bulundurarak, seküler ve demokratik ilkelere bağlılığı sağlamak gibi birtakım hedefler ön plana çıkmıştır. Duisburg, Türk nüfusunun yoğunluğuyla dikkat çeken şehirler arasında yer almaktadır. Aksünger, şehirdeki Türk nüfusun 54.000 civarında olduğunu söylemektedir. Şehirde yaşayan Türk nüfus içerisinde çoğunluğunu Erzincanlıların oluşturduğu, Sivas, Tunceli ve Çorumluların da dikkat çeken bir kalabalığa sahip olduğu 10-15 bin arasında Alevi nüfustan bahsetmektedir. 1993 Sivas olaylarının ardından Hacı Bektaş Veli Kültür ve Tanıtma Derneği Alevi vatandaşların yoğun ilgisine mazhar olmuştur. Ancak mekân darlığı ve ulaşım zorluğu gibi birtakım sebepler Duisburg şehrinde yeni bir Alevi kurumunun ortaya çıkmasını zorunlu kılmış ve 1994’te Duisburg şehrinin Marxloh semtinde Alevi-Betaşi Kültür Derneği ismiyle yeni bir oluşum gerçekleşmiştir.[62] Bu ayrılmanın ardından Hacı Bektaş Veli Kültür ve Tanıtma Derneği 5 Şubat 1995’te düzenlenen genel kurulda alınan kararla ismini Duisburg Alevi Toplumu olarak değiştirmiştir.[63] Eş başkanlık sistemiyle yönetilen Duisburg Alevi Toplumu, Bülent Korkmaz koordinetörlüğünde yapmış olduğu Alevi gençlere yönelik eğitim çalışmalarıyla dikkat çekmektedir. Bu çalışmalar içerisinde ilkokul çağındaki çocuklara Alevi değerlerini anlatmak için yazılan “Die Bewohner von Rıza Şehri”[64] (Rıza Şehrinin Sakinleri) isimli kitap zikredilmeye değer niteliktedir. Duisburg Alevi Toplumu otuzuncu kuruluş yılı etkinlikleri kapsamında, 11-15 Aralık 2019 tarihleri arasında panel ve kültürel etkinlikler düzenlemiştir. Düzenlenen bu etkinliklere çok sayıda bilim insanı ve sanatçı katılmıştır.[65] Duisburg Alevi Toplumu, 1991’de resmiyet kazanan Alevi Cemaatleri Federasyonu’nun da kurucuları arasında yer almıştır.
Ayrıca burada tamamının kuruluş sürecine yer veremediğimiz ancak 1991’deki Alevi Cemaatleri Federasyonu’nun (ACF)kuruluş sürecinde yer alan; Dortmund Türk Kültür Derneği, Köln ve Çevresi Hacı Bektaş Veli Kültürünü Tanıtma Derneği, Duisburg Hacı Bektaş Veli Kültür ve Tanıtma Derneği, Heilbron Bektaşi Kültür Derneği, Mainz Bektaşi Cemaati, Stadtallendorf Bektaşi Kültür Evi, Frankfurt Bektaşi Kültür Merkezi, Kassel Bektaşi Merkezi, Herzogenburg Bektaşi Toplumu ve Filderstadt Bektaşi Kültür Derneği[66] gibi dernekler de tarafımızca Dede Merkezci Alevi kurumları olarak değerlendirilmektedir. Günümüzde de sayısını tespit edemeyeceğimiz çok sayıda Dede Merkezci dernek bulunmaktadır. Bu derneklerin birçoğu AABF çatısı altında bir araya gelirken, bir kısmı da bağımsız olarak hizmet vermeyi tercih etmektedir. Gözlemlerimize göre; 1992’de Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) ismini alacak olan ACF’yi 2 Temmuz 1993 Sivas olaylarına kadar kontrolleri altında tutmayı başaran Dede Merkezci dernek yöneticileri, Sivas olaylarının ardından Alevilerin yükselişe geçen siyasi taleplerine cevap veremeyeceklerini düşünerek, AABF yönetimini siyaseten daha yetenekli gördükleri kültür merkezci kurumsallaşmalardan gelen isimlere bırakmışlardır.
İlk örneğini Hamburg’da gördüğümüz bu tür yapılanmalar, Aleviliği kültür olarak görmelerinin bir sonucu olarak,[67] Alevi Kültürünü tanıtma maksatlı ortaya çıktıktan sonra gelen olumlu tepkilerin teşvikiyle kurumsallaşmayı tercih ederek inancın da yaşandığı derneklere dönüşmüşlerdir. Massicard, Aleviliği kültürel bir kimlik olarak kabul eden çevrelerin temel hedefinin Aleviliği; Türk Aleviliği ve Kürt Aleviliği gibi etnik çekişmelerin uzağında tutarak evrensel bir Alevi kimliği oluşturmak veyahut da Anadolu Aleviliği versiyonu içerisinde etnik ötekileştirmelerin önüne geçmek olduğunun altını çizmektedir.[68] Bu aşamada Alevi kültürünün gelişmeye açık ve gelecek yönelimli öğeleri, çokkültürlü toplumun gerekleri ile yoğrulmaya çalışılmıştır.[69] Dede merkezci örgütlenmelerden farklı olarak kurumsallaşma; sırf inancın icra edileceği bir mekân ihtiyacına dayandırılmamış, sosyalleşmenin ve kültür transferinin de merkezi olacak türde şekillenmiştir. Bu tarz bir kurumsallaşma tercihinde Sökefeld’in de üzerinde durduğu gibi ocakzadelerin yok denecek kadar az olması, hatta Hamburg’daki ilk organizasyonu başlatanlar arasında hiç ocakzade bulunmaması ve kurucuların büyük çoğunluğunun geçmişlerinde Sol/Marksist örgütlerde siyaset yapmaları[70] neden olarak gösterilebilir. Nitekim bu tarz örgütlenmelerde en temel değişim Langer’in de dikkat çektiği gibi dedelere biçilen rolde olmuştur. Dede Merkezci yapılanmalarda söz sahibi olan ve dinsel aktarımı gerçekleştiren figür olarak icracı konumda bulunan dedenin yerini, çalışan konumuna indirgenmiş Dede almaktadır.[71] Görebildiğimiz kadarıyla geleneksel Alevilikte Dede’nin birleştirici bir unsur olarak bulunduğu konuma ise kurumsal bir kimlik olarak dernek yerleştirilmiştir. Aleviliğin tek tipleştirilerek, ritüellerin sabitlenmesi ve tüm derneklerde benzer cemler düzenlenmesi[72] çoğunlukla kültür merkezci yapılanmaların ortaya attığı bir fikir olarak kabul görmüştür. Bu durum kurumsal kimliği, geleneğin temsilcisi Dede’nin önüne geçirmiş ve dernek içerisinde Dede’nin kutsal otoritesi yara almıştır. Bazı derneklerde ocakzade olmayan ancak Hacı Bektaş Veli Dergâhı postnişini Veliyettin Hürrem Ulusoy’dan almış oldukları Babalık icazetnamesiyle cem yürüten isimlere de rastlanılmaktadır.[73]
Bu tarz örgütlenmelerde çoğunlukla Aleviliğin kültürel değerleri ön planda tutulup, bu değerler sol ideolojiyle yoğrularak Alevilik şeklinde topluma takdim edilmektedir. Bu yönüyle reformcu bir kimlik taşıdıkları söylenebilir. Eğer Alevilik gelecekte de yaşayacaksa, hayat şartlarının eskiye nazaran büyük ölçüde değişmiş olmasından dolayı Alevilikte de kapsamlı reformların yapılması gerektiği savunulmaktadır.[74] Bu yönde girişilen yenilikler arasında Alevi kültüründeki dini unsurların Batı kültürüne aktarımında kimi zaman yeni ritüellerin geliştirildiği görülmüştür. Bu ritüellerin hazırlanışı sırasında ise batılı tonlar vurgulanmakta ve Aleviliği batılıları rahatsız etmeyecek içerikle sunma yolu tercih edilmektedir.[75] Kültür merkezci örgütlenmelerde Almanca düzenlenen Cemlere de rastlanılmaktadır. Berlin AAKM’nin 6 Kasım 1999’da düzenlemiş olduğu cem bu duruma örnek teşkil etmektedir.[76] Gümüş, geleneksel Aleviliğe bağlı dedelerin, ortaya çıkan bu yeni uygulamaları kabul etmeyerek eleştirdiklerini aktarmaktadır.[77] Bu tarz derneklerde Aleviliğin kendine özgü bir inanç olduğu sıklıkla vurgulanırken, Sünni Müslümanlarla araya mesafe konulmaya çalışılmaktadır. Sökefeld’in Kültür Merkezci kurumsallaşmanın ilk ortaya çıktığı Hamburg ve çevresinde yapmış olduğu anket sonuçlarına göre Alevilerin %37’si Aleviliği İslam dışı bir inanç olarak gördüğünü söylemiştir.[78] Aynı şekilde marjinal sol kökenlilerin etkin olduğu derneklerde, Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten siyasi irade ve siyasal iradeyi temsil ettiğini düşündükleri resmî kurumlara karşı da çoğunlukla mesafeli bir yaklaşım sergilenirken, Türk bayrağı ve Atatürk posterlerine ise mümkün olduğu kadar yer verilmemeye[79] gayret gösterilmektedir.
Kültür merkezci örgütlenmeleri politik anlayışlarına göre kendi içlerinde ikiye ayırmak da mümkündür. İçinde bulundukları ülkeye yönelik herhangi bir politik ayrım içerisinde bulunmayan bu yapılar, söz konusu Türkiye olunca siyasal farklılıklar göstermektedirler. Bu farklılığın ana nedeni ise Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı politik duruşla alakalıdır. Almanya’daki örgütlenmeleri politik duruşlarına göre üçe ayıran Gümüş, bizim Dede Merkezci olarak adlandırdığımız kurumsallaşma tiplerini staatsloyale[80] şeklinde adlandırırken, Kültür Merkezci olarak gördüğümüz kurumsallaşmaları Türkiye’ye karşı ortaya çıkan politik ve siyasi farklılaşmaları dolayısıyla staatskritische[81] ve staatsfeindliche[82] olarak ikiye ayırmaktadır.[83] Staatskritische yapılar çoğunlukla AABF çatısı altında bir araya gelirken, staatsfeindliche örgütlenmelerin çoğunluğu PKK’ya yakın durduğu ileri sürülen Demokratik Alevi Federasyonu – FEDA içerisinde temsil edilmektedir.
Faaliyet alanlarını sol refleksle daha çok geçmişe yönelik toplumsal trajediler üzerinden şekillendiren Kültür Merkezci yapılanmaların etkinlikleri arasında Dersim, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi Mahallesi ve Gezi gibi Alevi hafızada derin yaralar açan olaylar[84] yer almaktadır. Yıldırım “Onun esas heyecan duyduğu konular Madımak katliamının anılması, Alevi köylerine cami yaptırılması, Diyanet İşleri Başkanlığı ve mecburi din derslerinin kaldırılması, cem evlerinin statüsü gibi konulardır” diyerek vurguladığı durum[85] Kültür merkezci yapılanmalarla örtüşmektedir. Temel maksat toplumsal hafızayı diri tutup Alevilik etrafında kenetlenmeyi sağlamak olmakla beraber, etkinliklerin trajediye dayalı belirlenmesinde bu tarz kurumsallaşmaları gerçekleştiren isimlerin ve seçilen sözcülerin siyasal tercihlerinin önemli bir etkisi vardır. Kültür merkezci yapılanmalar, üyelerinin kısıtlanmış hedefler etrafında bir araya gelişlerini ve bunu gerçekleştirirken dinle aralarına mesafe koyan seküler kimliklerini ön planda tutmaları açısından cemiyet (Gesellschaft) örgütlenmelerine[86] bir örnek olarak görülebilir. Bu tarz kurumların sekülerlik anlayışları düzenledikleri etkinliklere de yansımaktadır. Düzenlenen etkinliklere dedelerden çok seküler kimliğiyle ön plana çıkmış entelektüel konuşmacılar çağrılmakta[87] ve güncel meseleler üzerine görüş ve öneriler dile getirilmektedir. İlk örneğini 1989’da Hamburg Alevi Kültür Haftası akabinde örgütlenen Hamburg Alevi Kültür Merkezi ile gördüğümüz bu tür yapılanmalar, her ne kadar kendi içerisinde farklı bölünmelere gitmiş olsa da[88] mevcut durumda Avrupa Alevi kurumsallaşmasının ana çekirdeğini teşkil etmektedir.
Almanya’daki Alevi örgütlenmesini Hamburg’da düzenlenen Alevi Kültür Haftası’yla başlatan Sökefeld, bu savına gerekçe olarak da etkinliğin Almanya’da Alevilik adına yapılan kamuoyuna açık ilk faaliyet olmasını[89] göstermektedir. Tarafımıza aktarılan bilgilere göre Hamm şehrinde 1975 yılı şubat ayı içerisinde yaklaşık bin kişinin hazır bulunduğu, Katolik ve Protestan kilise temsilcilerinin de katılımıyla gerçekleşen Hızır Cemi[90] tek günlük bir etkinlik olmasına rağmen çevre illerden çok sayıda Alevi’yi bir araya getirmiştir. Diğer taraftan Hamburg şehrinde Şinasi Koç dedenin 1980’li yıllarda düzenlediği geniş katılımlı cemlerden 1984 yılı içerisinde gerçekleşmiş olanına çalışmalarında değinmiş olmasına rağmen[91] Alevi hareketinin başlangıcı ile ilişkilendirmemesi dikkat çekicidir. Oysa 1984 yılı Dede Merkezci kurumsallaşmaların Köln şehrinde ortaya çıkışının başlangıç tarihi olarak ön plana çıkmaktadır. Onun bu tavrı, dedeler tarafından harekete geçirilen kurumsallaşmaların ikinci plana itilmesi olarak değerlendirilmiştir. Ancak bu durum Hamburg Alevi Kültür Haftası etkinliğini önemsemediğimiz anlamına gelmemelidir. Aşağıda da görüleceği gibi hem içeriği hem de etkileri bakımından Almanya Alevi hareketinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Ayrıca Hamburg yapılanması tarafımızca da kültür merkezci örgütlenmelerin başlangıcı olarak kabul edilmektedir.
Kültür Merkezci yapılanmanın ilk adımı yukarıda da belirttiğimiz gibi Hamburg’da atılmıştır. Aralık 1988’e kadar Alevilik merkezli bir yapılanmanın görünmediği Hamburg’da yaşayan Aleviler, sosyalleşme ihtiyaçlarını göçün ilk yıllarından itibaren değişik sol eğilime sahip grupların kontrolündeki dernekler içerisinde gidermeye çalışmışlardır. Bu derneklerin arasında Türkiye’den CHP ile yakın ilişkiler içerisinde bulunan HDF Aralık 1978 Maraş olaylarına kadar önemli bir rol üstlenmiştir. Ancak Maraş olaylarından sonra yaşanılanlardan CHP’yi de sorumlu tutan Hamburg’da yaşayan Aleviler HDF ile olan ilişkilerine son vererek yeni bir yapılanma içerisine girmişler ve Türk İşçileri Barış Birliği isimli derneği kurarak Yurtseverler Birliği Federasyonu’yla (YBF) birlikte hareket etmişlerdir. 1983’te YBF fesih kararı alınca Hamburg Derneği de aynı yıl içerisinde üye azlığı nedeniyle kapanmış ve üzerindeki kayıtlı malları yeni kurulmuş olan ve kültürler arası faaliyet sürdüren “Haus für Alle” (Herkes için Ev) organizasyonuna devretmiştir.[92] Ancak Hamburg’u Alevi kurumsallaşmasının merkezine yerleştirmek isteyen bazı isimler bu derneğin 1989’da Alevi Kültür Merkezi şeklinde örgütlendiğini iddia etmektedir.[93] Ancak bu iddia Münih ve Berlin dernekleri dışındaki kurumsal yapılar için geçerli değildir. Münih Derneği 1990 yılında Alevilik merkezli faaliyetlere başlarken, Berlin Derneğinin AKM’ye dönüşme tarihi ise aşağıda görüleceği üzere 1991’dir. 1984 ile 1989 arasında Hamburg şehri, Aleviler adına herhangi bir kurumsal kimlik hareketine ev sahipliği yapmamıştır.
Hamburg Alevilerinin Alevilik etrafında bir araya gelişleri ise Almanya’nın birçok şehrinde olduğu gibi Şinasi Koç dedenin gayretleriyle olmuştur. Halis Tosun, 1984 yılında Hamburg Mümmelmannsberg Gesamtschule salonunda 600 kişinin katılımı ve Şinasi Koç Dedenin önderliğinde bir Cem düzenlendiğini söylemektedir. Düzenlenen Cem’de 1996-1998 yılları arasında Hamburg AKM başkanlığı ve 2000’li yıllarda Dedeler Kurulu başkanlığı da yapacak olan Hasan Kılavuz, Kürt hareketiyle ilgili bildiri okumak istemiş ancak bu girişimi Şinasi Koç dedenin karşı çıkması sonucu engellenmiştir. Gene aynı yıllarda Hamburg’a bağlı Altona kasabasında Şinasi Koç Dede tarafından yönetilen ceme ise 1000 civarında Alevi katılmıştır. Katılımın bu denli yoğun olmasını sağlayan ise el ilanları hazırlanarak geniş çaplı bir duyuru yapılması olmuştur. Tosun, Kürt hareketine mensup isimlerin, gerçekleşen bu cemleri, ortaya çıkması muhtemel Alevi kurumsallaşmasına yön vereceği düşüncesiyle, engellemek için her türlü çabayı gösterdiğini ifade etmektedir.[94]
Şinasi Koç dedenin başlatmış olduğu Hamburg’daki bir araya gelişlerin kurumsal kimlik kazanması ise 30.12.1988 tarihinde on iki[95] kişinin çocukların sünnileşmelerini engellemek amacıyla “Hamburg Alevi-Bektaşi Kültür Grubu” isimli yeni bir oluşumun temellerini atmaları sonucu başlamıştır. Aralarında Turgut Öker, İsmail Kaplan, Halis Tosun gibi isimlerin bulunduğu grup üyeleri kendi aralarında yapmış oldukları toplantılarda ilk olarak Hamburg Üniversitesi bünyesinde bir etkinlik düzenleme kararı almıştır. Tosun, kültür haftasına giden süreçte ilk olarak Fuat Bozkurt’un katılımıyla bir panel düzenlediklerini ardından da Berlin’e giderek, Yurtseverler Birliği Federasyonu döneminde birlikte çalıştıkları Süleyman Cem, Ahmet Kömürcü, Ali Asker Aslan ve Ali Haydar Cilasun gibi isimlerle ne şekilde hareket edeceklerine yönelik fikir alışverişi yaptıklarını söylemektedir. İlgili toplantıda Ali Haydar Cilasun’un muhalefetine rağmen Kültür Haftası düzenleme kararı alındığının altını çizmektedir.[96] Irene Melikoff’un emekliliğe ayrıldığı 1986 yılında Strasburg Üniversitesi bünyesinde düzenlenen sempozyumdan[97] esinlenilerek ortaya çıktığını düşündüğümüz HABKG’nin bu kararı doğrultusunda 2-7 Ekim 1989 tarihleri arasında altı gün boyunca Hamburg Üniversitesi’nde “Alevi Kültür Haftası” programı yapılmıştır. İlk gün açılış konuşmalarının yanı sıra Türkiye’den gelen konuklarla söyleşiler gerçekleştirilmiştir. İkinci günün konusu Rıza Zelyut ve Çetin Yetkin’in anlatımlarıyla Aleviliğin kökeni, Anadolu’daki gelişimi ve Türkiye toplumundaki yeri olurken, üçüncü gün M. Fuat Bozkurt ve Nejat Birdoğan Aleviliğin kökeni, inanç, insan sevgisi, ibadet ve müzik hakkında Alman konuklara Almanca sunum yapmıştır. Dördüncü günde bir önceki günün konuları bu defa Türkçe olarak Rıza Zelyut ve Nejat Birdoğan tarafından tekrar ele alınmıştır. Beşinci gün cem düzenlenip semahlar dönülmüştür. Son günde ise sanatçılar eşliğinde kültürel etkinlikler düzenlenip konserler verilmiştir.[98] Beklenilenden fazla ilgi gören ve büyük bir katılımla gerçekleşen programın benzerleri aşağıda da görüleceği gibi Berlin ve Köln gibi Almanya’nın diğer şehirlerinde de düzenlenmiştir. Kamuoyunda çokça konuşulan ve kendisinden önce başka Alevi örgütlenmelerinin de olmasına rağmen AABF tarafından yapılan açıklamalarda Almanya Alevi hareketinin başlangıcı kabul edilen “Alevi Kültür Haftası” sırasında, Şahin’in Aleviliğin kamusal alana çıkışının ilk örneği şeklinde gördüğü[99], Alman toplumuna yönelik Alevi öğretisini tanımaları için Aleviliği; “İslam’ın yaşayan bir parçası” olarak tanımlayan, Türkiye’de Cumhuriyet ve Hürriyet gibi ulusal ölçekte yayın yapın gazetelere de yansıyan “Alevi Bildirgesi”[100] yayınlanmıştır.
Alevi Kültür Grubu Hamburg imzası ve “Bildirge” başlığı ile yayınlanan 4 sayfalık metin içerisinde; Türkiye nüfusunun %98’nin Müslüman olduğu belirtilerek, hem Türkiye Cumhuriyeti’nin Alevileri Müslüman gördüğü söylenmiş hem de Alevilerin kendilerini Müslüman olarak tanıttıklarının altı çizilmiştir. Bildirge, 15 ayrı başlık altında hazırlanmış ve başlıklar şu şekilde oluşmuştur; 1) Türkiye’de 20 Milyon Alevi yaşıyor. 2) Din hürriyeti bir insan hakkıdır. 3) Anayasada inanç hürriyeti var. 4) Diyanet İşleri İslam’ın sadece Sünni kolunu temsil ediyor. 5) Alevi kimliği yok sayılıyor. 6) Aleviler kimliklerini saklamak zorunda kalıyorlar. 7) İnsan hakları çiğneniyor. 8) Alevi – Bektaşi öğretisi demokrasiyi laikliği hoşgörüyü savunur. 9) Almanya’da 350 binle 400 bin Alevi yaşıyor. 10) Alevi öğretisi çok kültürlü topluma katkıdır. 11) Alevi kültürünün yaşatılması gerekir. 12) Almanya’da ikinci nesile manevi destek sağlamak gerekir. 13) Alevi ve Sünni kökenlilerin birbirlerini daha iyi anlamaları gerekir. 14) Almanların Alevi öğretisini tanımaları gerekir. 15) Hamburg’da Alevi kültürünü tanıtmak için etkinlikler düzenlenecektir.
Türkiye’den ve Avrupa’dan çok sayıda siyasetçi, akademisyen, yazar ve sanatçının katıldığı kültür haftası Alman medya kuruluşlarının da ilgisini çekerek Alevileri gündemine almasına vesile olmuştur.[101] Gerçekleştirilen bu programda Cem töreni düzenlendiği[102] gibi tanınmış çok sayıda Alevi sanatçı konserler vermiştir. Alevi Kültür Haftası programına Almanya’nın değişik bölgelerinden 5000’in üzerinde Alevi vatandaşımızın katıldığı söylenmektedir. Alevi Kültür Haftası’na gösterilen yoğun ilgi ve talep 9/10 Haziran 1990’da İsmail Kaplan başkanlığında HABKG’nin “Alevi Kültür Merkezi” adlı resmî bir dernek kurmasını sağlamıştır. Kuruluş kongresinde Divan Başkanlığını Ali Haydar Cilasun’un yapmış olması[103] dikkat çekicidir. İsmail Kaplan bu tarihten sonra birçok şehirde kurulan Alevi örgütlenmelerinin kendilerinden esinlenerek Alevi Kültür Merkezi ismi ile resmî statü kazandığını iddia etmektedir.[104] Ancak bizim yapmış olduğumuz araştırmalardan elde ettiğimiz tespit, Alevi Kültür Merkezi ismini sol kökenli Alevilerin çoğunlukta olduğu örgütlenmelerin tercih ettiği yönündedir. Bu tespitimiz hem Kehl-Bodrogi hem de Sökefeld tarafından doğrulanmaktadır.[105] Bozkurt’sa olaya farklı bir boyut getirerek Kültür Merkezi ismiyle kurulmuş olsa dahi, ilk kuşaktan birçok Alevinin dernekleri “Cemevi” olarak isimlendirdiğini söylemektedir.[106] Bir diğer tespitimiz de Berlin ve Köln derneklerinde de görüleceği üzere, organizasyonu gerçekleştirenlerin, kurumsallaşmaya gitmeden önce kamuoyunun nabzını ölçmek istemeleri olmuştur. Bu etkinlikler vesilesiyle halkın ilgisi görülmüş ve kurumsallaşma ihtiyacının şehirde yaşayan Aleviler arasındaki karşılığı tespit edilmiştir. Alevilerin yoğun ilgisi kurumsallaşmanın gerekli olduğunu gösterince de dernek çatısı altında birleşmeye karar verilmiştir. Bu bağlamda bir değerlendirme yaptığımızda, sanki Alevilik, kurumsal bir yapı oluşturmak için araç olarak kullanılmış gibidir. Zira etkinliklerde aktif olarak görev alan isimler, kurulan derneklerde de yöneticilik yapmıştır. Dede Merkezci örgütlenmelerde ise bu durum tam tersi yönde ilerlemiştir. Dede Merkezciler önce kurumsallaşmayı gerçekleştirmiş ardından da Aleviliğin anlatıldığı geniş katılımlı toplantılar düzenlemişlerdir. Dolayısıyla Dede merkezci yapılar, Aleviliği yaşatmak ve anlatmak amacıyla, kurumsallaşmayı araç olarak kullanmışlardır.
Hamburg Üniversitesi ile iyi ilişkiler içerisinde bulunan İsmail Kaplan’ın yönetim kurulunun bazı üyelerinin onayı olmadan üniversite bünyesinde programlar düzenlemesi yönetim içerisinde çatlaklar oluşmasına neden olmuştur. Bu çatlaklara İsmail Aslandoğan dedenin Alevi Kültür Merkezi faaliyetlerini yeterince Aleviliğe yakın görmemesi[107] de eklenince Kaplan istifa etmek zorunda kalmış ve kurumsal bölünme kaçınılmaz olmuştur. Hamburg AMK’nin 10’cu yılı dolayısıyla hazırlanan Onların Öyküsü isimli kitapta anlatıldığına göre bu bölünmenin yaşanmasında o dönem federasyonda görev yapan Turgut Öker’in Hamburg AKM üzerinde etkin olma çabası da neden olarak gösterilmiştir.[108] Kültür merkezci bir anlayışla kurumsallaşmaya gidilmesi ve Aleviliğin dini unsurlarının pek fazla görünür kılınmaması geleneksel Alevilik arayan çevreleri rahatsız etmiş olmalı ki, Mehmet Zülküf Kılıç, İsmail Kaplan’ın istifasının ardından 1990 yılında yapılan olağanüstü kongrede muhalif bir liste oluşturarak yönetim kuruluna adaylığını açıklamış ancak seçilmek için yeterli oyu alamayınca, 35 üyeyle birlikte Hamburg AKM’den istifa ederek, 1991’de “Hamburg Anadolu Alevileri Kültür Birliği” (HAAK-BİR) ismiyle yeni bir dernek kurmuşlardır.[109] HAAK-BİR, resmiyet kazanmasından kısa bir süre sonra, Hamburg Alevilerini temsilen Alevi Cemaatleri Federasyonu’na (ACF) üye olmuştur.[110] Hamburg AKM ise 1993’te ACF’ye katılmıştır. Hamburg şehrindeki Alevi kurumsallaşması ilerleyen yıllarda da artarak devam etmiş ve 2002 yılına gelindiğinde 5 ayrı Alevi derneğine üye olan 706 kişi tespit edilmiştir.[111] Sökefeld, 2003 itibariyle 20.000 Alevinin yaşadığını düşündüğü Hamburg’da 9 ayrı Alevi derneğinin kurulmuş olduğundan söz etmektedir.[112]
Berlin’de 1979’da kurulan ve aynı yıl Yurtseverler Birliği Federasyonu’na katılan Türkiyeli Yurtseverler Birliği Batı Berlin Derneği (Deutsch Türkische Arbeiterbund e.V.), TBP’nin kapanmasının ardından 1983’te YBF’nin de faaliyetlerine son vermesinden etkilenmeyerek, 1991 yılına kadar üyelerine hizmet sunmaya devam etmiştir. 1991’de ise önce 1987’de Köln’de Dede Merkezci başlayan Alevilerin dernekleşme sürecinin devamı olarak sol kökenli Alevilerin Kültür Merkezci anlayışla Hamburg’da düzenledikleri “Alevi Kültür Haftası’nın” etkisi Berlin’de de yaşanmıştır. Ancak Berlin’de Hamburg’da olduğu gibi yeni bir yapılanma ortaya çıkmamıştır. Yeni bir yapılanma yerine zaten var olan dernek, isim ve tüzük değişikliği ile 1991’de Berlin Anadolu Alevileri Kültür Merkezi Cemevi adı ile resmiyet kazanmıştır. Kehl-Bodrogi, yaklaşık 200 Alevi arasında yapılan anket sonucunda ve ortak bir kararla bu ismin seçildiğini söylemektedir. Berlin AAKM daha sonra “Anadolu Alevi Kültür Haftası” etkinliğini düzenlemiştir. 26-31 Mart 1991 tarihleri arasında Berlin Dünya Kültürleri Evi (Haus der Kulturen der Welt) binasında düzenlenen etkinlik bir hafta sürmüştür. Düzenlenen panel ve oturumlarla aralarında İrene Melikoff, Fuat Bozkurt, Server Tanilli, Atilla Özkırımlı, Nejat Birdoğan ve İlhan Selçuk’un bulunduğu çok sayıda isim katılımcıları Alevilikle ilgili bilgilendirmeye çalışmıştır. Alevi deyişlerinin de katılımcıların beğenisine sunulduğu haftanın sonunda ise geniş katılımlı bir Cem düzenlenmiştir. Berlin AAKM sonraki yıllarda da ara vermeden “Alevi Kültür Haftası” etkinliği düzenlemeye devam etmiştir. Diğer taraftan Berlin AAKM bir ilki gerçekleştirerek 1992 yılında AL-CANLAR TV isimli Berlin özelinde serbest yayın yapan bir televizyon kanalı kurmuştur.[113] Her ne kadar Eylül 2001 saldırıları sonucunda Almanca yayın yapma zorunluluğu getirilmesinden dolayı Almanca bilen eleman eksikliğine bağlı olarak yayın hayatını sonlandırmış olsa da ilk olması açısından önemlidir.[114] 1998’de eski bir kilise binasını satın alan Berlin AAKM, 2002’den beri Berlin eyalet okullarında verilmekte olan Alevilik derslerinin de koordinatörlüğünü yapmaktadır.[115] Ayrıca ilk Alevilik Dersi Öğretmenliği Sertifikası da Berlin AAKM’nin düzenlediği eğitim seminerlerinin ardından[116] verilmiştir.
Alevilikle ilgili birçok ilke ev sahipliği yapan Berlin, Zırh’ın iddiasına göre sadece Almanya’da değil bütün Avrupa’da Alevilerin Sünnilere göre daha yoğun bir şekilde kümelendiği[117] şehir olma özelliği taşımaktadır. Ancak onun bu iddiasının kurumsal düzeyde aynı yoğunlukta ortaya çıkmadığını görmekteyiz. Nitekim Riem Spielhaus’un 2006 yılında yapmış olduğu çalışmaya göre Müslümanlar tarafından dini ihtiyaçlarına yönelik kurulmuş 83 ibadethane tipi yapı tespit edilmiş ve bu ibadethaneler içerisinde sadece Berlin AAKM, Alevilerce kurulmuş iki büyük kurum arasından ön plana çıkmıştır.[118] Massicard’ın sözünü ettiği geriye kalan sekiz Alevi derneğininse[119] Alevilerce kurulmuş olmalarına rağmen, hemşericilik ve ideolojik saiklerle hareket eden örgütlenmelere örnek gösterilebileceğini söyleyebiliriz.[120] Tosun’un anlattıklarından öğrendiğimize göre bu şehirdeki Alevilerin bir araya gelişlerinde de Şinasi Koç dedenin önemli bir rolü olmuştur. Zira Hamburg/Altona’da bin kişinin katılımıyla düzenlenen cemden önce Koç Berlin’de düzenlenen cemi yönetmiş ve Tosun’la telefonda görüştükten sonra Berlin’den Hamburg’a geçerek, oradaki ceme katılmıştır.[121]
Resmi verilere göre 2005 yılı itibariyle Berlin şehrinde 212.723 Müslüman bulunduğu belirtilirken, Müslümanlar arasında Alman vatandaşlığına geçmiş olanlarla birlikte Türklerin sayısının 170.000 civarında olduğu[122] tahmin edilmiştir. 40.000 ile 50.000 arasında Alevinin yaşadığı söylenen Berlin’de[123] 1997’de büyük bir bölünme yaşanmış ve Hacı Bektaş Veli Kültür Cemiyeti (HBKC) ismiyle yeni bir dernek kurulmuştur. HBKC kuruluşundan kısa süre sonra Alevilere yönelik inanç içerikli yayınlar yapan AL-CANLAR TV’ye alternatif bir televizyon kanalı olan Kırk Budak TV’nin de yayın hayatına başlamasını sağlamıştır. Ancak Kırk Budak TV de AL-CANLAR TV ile aynı kaderi paylaşarak 2001 sonrasında yayın hayatına son vermek zorunda kalmıştır.[124] Massicard’ın yapmış olduğu görüşmelere dayandırarak verdiği bilgilere göre Berlin’deki ayrışmanın temelinde, benzerini Hamburg’da gördüğümüz bölünmeyi andıran dini ve siyasi ayrılıklar yatmaktadır. Ayrılarak HBKC’ni kuranlar, geride kalanları politikaya çok fazla yer vermekle suçlamış ve kendilerinin inanca ağırlık verdiklerini söylemişlerdir. Nitekim, Berlin AAKM, kültür merkezci anlayış içerisinde ve sol gruplarla ilişkili bir şekilde faaliyetlerini sürdürürken, HBKC dede merkezci anlayış ile Türkiye Cumhuriyeti devletine yakın bir duruş sergileyerek, geleneksel Alevilik algısıyla hareket etmiştir. HBKC binasında Türk bayrağı ve Atatürk resimlerine rastlanırken, Berlin AAKM’de Kürt-Türk ayrıştırmasına neden olacağı gerekçesiyle bu tür öğeler bulundurulmamaktadır.[125] Kehl-Bodrogi, Berlin Eyalet Eğitim Bakanlığı’nın Nisan 2002’de almış olduğu, okullarda Alevilik dersleri okutulması kararını, Alevilerin ve Berlin’de Aleviler adına yetki almış olan Berlin AAKM’in “Sol” ile ilişkilendirilmesi ve Berlin Eyaleti tarafından Sünni Müslümanları temsilen tanınmış bulunan Islamrat’a (Islamischen Föderation Berlin e.V. – İslam Konseyi) alternatif olmasından dolayı, gazetelerde ve kamuoyunda “Okullarda Liberal Kur’an Dersi” şeklinde yankı bulduğunu söylemektedir.[126] Bütün bunlar Berlin’e, Almanya Alevi kurumsallaşması açısından özel bir yer kazandırmıştır. Nitekim Berlin Alevileri, Alman kamuoyunda Alevilerin bilinirliğine ve Sünni İslam ile arasındaki farkın net olarak anlaşılmasına, Kehl-Badrogi’nin ifadelerinden de anlaşılacağı gibi, Alevilik dersleri özelinde önemli bir katkı sağlamıştır.
Tümünün kuruluş sürecini aktaramayacağımız Kültür Merkezci yapılaşmalar son bir örnek olarak Köln Alevi Kültür Merkezi’ni gösterebiliriz. Köln ve Çevresi Hacı Bektaş Veli Kültürünü Tanıtma Derneği’ni Alevi kurumsallaşması için yetersiz gören ve bağımsız hareket etmek isteyen, aralarında Mahmut Gülçiçek, Ali Rıza Gülçiçek, Gülizar Cengiz, Hasan Cengiz, Necdet Saraç ve Remzi Sofuoğlu gibi çok sayıda ismin bulunduğu bir grup Alevi, Hamburg Alevi Kültür Grubunun 2-9 Ekim 1989 tarihleri arasında düzenlemiş etkinliğin bir benzerini Köln’de düzenlemek için harekete geçmiştir. Ali Rıza Gülçiçek, Köln’deki bu hareketlenmeye gerekçe olarak gazeteci Necdet Saraç’la tanışmış olmalarını göstermekte ve bu tanışıklığın kendisini Alevi hareketi içerisine çektiğini söylemektedir. Hamburg’daki etkinlikten farklı olarak hafta yerine gün demeyi tercih eden Köln grubu, 23-24-28 Kasım 1991 tarihleri arasında Anadolu Alevi Kültür Günleri ismi altında etkinlikler düzenlemeyi kararlaştırmıştır. Toplamda üç gün süren etkinliklere aralarında Arif Sağ, Ozan Emekçi, Hasret Gültekin, İhsan Güvercin ve Yusuf Güvercin gibi çok sayıda sanatçı katılmıştır. Merkezi Köln’de bulunan Arkadaş Tiyatrosu’nun “Yunus Diye Göründüm” oyunu ile destek verdiği Anadolu Alevi Kültür Günleri kapsamında panel ve konferanslar da düzenlenmiş ve Irene Melikof başta olmak üzere Fuat Bozkurt, İlhan Selçuk ve Nejat Birdoğan gibi isimler, katılımcıları Alevilik hakkında bilgilendirmiştir. Hamburg ve Berlin’de olduğu gibi Köln’de düzenlenen Alevi Kültür Günleri’nden sonra da dernekleşme fikri gündeme gelmiş ve 23 Şubat 1992’de Köln AKM’nin kuruluşu gerçekleşmiştir.[127] Köln AKM kuruluşunun ardından birkaç yıl daha Alevi Kültür Günleri düzenlemeye devam etmiştir.
Dettling, birçok inançlı Alevinin derneklerde gerçekleşen siyasi tartışmalarından rahatsızlık duyduğu ve politik çekişmelere taraf olmak istemediği için Alevi kurumlarından uzaklaşmaya başladıklarını gözlemlemiştir.[128] Tosun’un anlatımları da yaşanan bu tartışmaları desteklemektedir. Nitekim Hamburg AKM’nin kuruluş sürecindeki tüzük çalışmaları sırasında Hasan Kılavuz, tüzüğün Kürtçe de hazırlanması gerektiğini önermiş ve onun bu önerisi Kürdistanlı Aleviler Birliği başkanlığı da yapacak olan Ali Haydar Cilasun tarafından da destek görmüştür. Önerisi kabul görmeyen Kılavuz, kuruluş toplantısını terk etmiştir. Ancak daha sonra derneğe üye olmuş ve 1996’dan sonraki üç dönem boyunca başkanlık yapmıştır.[129] Derneklerde yaşanan gerek milliyetçi gerek siyaset merkezli ayrılıkçı hareketler, önceliği inanç olan Alevileri rahatsız etmektedir.
Sonuç:
Almanya’da ortaya çıkan Alevi örgütlenmesi iki yönlü bir yapı arz etmektedir. Bu yapılardan ilki, Alevilikte inanç önderi olarak kabul edilen “dedeler” etrafında ortaya çıkmış oldukları için tarafımızca dede merkezci şeklinde isimlendirilirken, sol kökenli Alevilerce desteklenen ikinci yönü ise kültür merkezci olarak adlandırılmıştır. Özellikle Martin Sökefeld’in üzerinde durduğu ve onu takip eden araştırmacıların da ondan alıntılayarak aktardığı, Alevi hareketinin Hamburg merkezli solcu Alevilerce başlatıldığı iddiası, bizim tarafımızdan kabul edilebilir görülmemiştir. Zira hem Hamburg’daki ilk Alevi derneği 1990’da kurulmuş hem de -kültür merkezci yapılanmalarda bir araya gelen az sayıdaki solcu Alevi hariç tutulacak olursa- başlangıçta Sol kökenli Alevilerin çoğunluğu, sol örgütlenmeye zarar vereceği kaygısıyla Alevi kurumsallaşmasının karşısında yer almıştır. Nitekim makale içerisinde detaylarıyla verdiğimiz gibi, ilk resmi Alevilik merkezli dernekleşme tecrübesi 1987 yılında Köln şehrinde ve inanç merkezli bir kurumsal yapı olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile sorun yaşamak istemeyen ve ideolojik kavgalardan uzak durmaya gayret gösteren dedeler tarafından gerçekleştirilmiştir. Ayrıca Köln şehri, sonraki süreçte ilk kültür merkezci yapılanmalardan birisi olan Köln AKM’ye de ev sahipliği yapmıştır. Dolayısıyla eğer Alevi hareketine bir merkez ve isim seçilecekse, hem her iki Alevi kurumsallaşma sürecine şahitlik etmesi hem de AABF genel merkezinin bulunduğu kent olması hasebiyle, Alevi kurumsallaşmasını Köln merkezli ve ilk olarak Şinasi Koç, Niyazi Bozdoğan ve Hüseyin Tur gibi dedeler etrafında ortaya çıkan bir yapıda görmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Ancak görebildiğimizi kadarıyla Hamburg merkezli örgütlenmelerin baskın karakteri, dedeler etrafında ortaya çıkan ilk kurumsallaşma tecrübelerinin görmezden gelinmesine sebep olmuştur.
*Dr., Öğretmen, Regierung von Unterfranken, bulentkeles@hotmail.de, ORCID: 0000-0002-5397-7478.
[1] Erkan Perşembe, Almanya’da Türk Kimliği Din ve Entegrasyon (Ankara: Araştırma Yayınları, 2005), 127.
[2] Onur Bilge Kula, Almanya’da Türk Kültürü Çok-Kültürlülük ve Kültürlerarası Eğitim, çev. Aytekin Keskin (İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2012), 173.
[3] Orhan Türkdoğan, Türk Toplumunun Kültürel Dinamikleri (İstanbul: Kum Saati Yayınları, 2007), 113; Sibel Akgün, “Kimlik Oluşumu Sürecinde Örgüt ve Örgütlenmenin Yeri”, Turkish Studies 13/3 (Winter 2018), 4.
[4] Asım Yapıcı, “Dini Grup Kimliği: Kimlik ve Dini Aidiyet”, Kimlik ve Din, ed. Abdullah Özbolat – Mustafa Macit (Adana: Karahan Kitabevi, 2016), 41-49.
[5] Arthur L. Greil – Lynn Davidman, “Kimlik ve Din”, çev. Abdullah Özbolat – Saffet Kartopu, Kimlik ve Din, ed. Abdullah Özbolat – Mustafa Macit (Adana: Karahan Kitabevi, 2016), 3,14.
[6] Ayrıntılı bilgi için bkz.; Yapıcı, “Dini Grup Kimliği”, 46,47; Doğan Kaplan, “Aleviliğin Dayandığı Etnik Kimlik/ler Üzerine”, Geçmişten Günümüze Alevilik I. Uluslararası Sempozyumu (Bingöl: Bingöl Üniversitesi Yayınları, 2014), 441-447.
[7] Ferdinand Tönnies, Gemeinschaft und Gesellschaft (Leipzig: Fues’s Verlag (R. Reisland), 1887), 9-45.
[8] Şehriban Şahin, “Bir Kamusal Din Olarak Türkiye’de ve Ulus Ötesi Sosyal Alanlarda İnşa Edilen Alevilik”, folklor/edebiyat VIII/XXIX (Ocak 2002), 130.
[9] Tönnies, şehirleşmiş ve ilişkilerini liyakate göre belirleyen toplumları Gesellschaft kavramıyla açıklarken, kalıtsal hiyerarşinin ön planda olduğu toplumları Gemeinschaft olarak isimlendirmektedir. Bkzç; Tönnies, Gemeinschaft und Gesellschaft, 46-95.
[10] Türkdoğan, Türk Toplumunun Kültürel Dinamikleri, 54.
[11] Sırf dini gruplar üyelerini din bağı ile birbirine bağlayan topluluk şeklidir. Ayrıntılı bilgi için bkz.; Ünver Günay, Din Sosyolojisi (İstanbul: İnsan Yayınları), 276; Niyazi Akyüz, Dinin Örgütsel İklimi: Dini Gruplar (Ankara: Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, 2007), 54-58.
[12] Bu yönüyle baktığımızda Türkiye’deki Cumhuriyetçi Eğitim Vakfı (Cem Vakfı) ile Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) arasındaki farkla benzerlik göstermektedir. Dede Merkezci örgütlenmeler Cem Vakfı’nı andırırken, Kültür Merkezci örgütlenmeler PSAKD’ye yakın durmaktadır. Cem Vakfı ve PSDAK hakkında bkz.; Murat Okan, Türkiye’de Alevilik: Antropolojik Bir Yaklaşım (Ankara: İmge Kitabevi, 2004), 125-189; Mehmet Ertan, Aleviliğin Politikleşme Süreci Kimlik Siyasetinin Kısıtlılıkları ve İmkanları (İstanbul: İletişim Yayınları, 2017), 174-229. Massicard da dindar Aleviler ve laik Aleviler şeklinde bir ayrım geliştirmiştir. Bkz.; Élise Massicard, Türkiye’den Avrupa’ya Alevi Hareketinin Siyasallaşması, çev. Ali Berktay (İstanbul: İletişim Yayınları, 2007), 169.
[13] Krisztina Kehl-Bodrogi, “Tarih mitosu ve kollektif kimlik”, Birikim Aylık Sosyalist Kültür Dergisi 88 (Ağustos 1996), 52.
[14] Massicard Aleviciliği; “Alevilik adına seferber olmayı, Aleviliği bir dava konusuna yükseltip akılcılaştıran hareketi ifade eder. 1960’larda ortaya çıkmış, ancak 1980’lerin sonundan itibaren varlığı hissedilen ve modern türde örgütlenmeler, esas olarak da dernekler tarafından taşınan bir hareket söz konusudur. Alevicilik ağırlıklı olarak siyasal bir nitelik taşımaktadır” şeklinde tarif etmektedir. Bkz.; Massicard, Alevi Hareketinin Siyasallaşması, 21.
[15] Kehl-Bodrogi, “Tarih mitosu”, 52.
[16] Helga Rittersberger-Tılıç, “‘Almancı’ Kimliğinin Alevi Kimliğine Dönüştürülmesi”, çev. Bilge Kurt Torun – Hayati Torun, Alevi Kimliği, ed. Tord Olsson vd. (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2010), 100.
[17] Rıza Yıldırım, “Geleneksel Alevilikten Modern Aleviliğe: Tarihsel Bir Dönüşümün Ana Eksenleri”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 62 (2012), 143.
[18] Köln HBV Cemevi özelinde konuyu değerlendiren Cemal Salman, Cemevinde Dedeler Kurulu bulunduğunu ve dedeler kurulunun yazılı olmayan bir yasayla yönetim kurulundan fazla yetkiye sahip olduğunu ve dokunulmazlığının bulunduğunu söylemektedir. Bkz.;Cemal Salman, Göç ve Kentleşme Sürecinde Alevi Kimliğinin Kültürel-Siyasal Değişimi ve Dönüşümü (İstanbul: İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, 2015), 400.
[19] Akyüz, Dini Gruplar, 21.
[20] Perşembe, Almanya’da Tük Kimliği, 14.
[21] Akyüz, Dini Gruplar, 21,22. Gemeinschaft ve Geselschaft ayrımı için bkz.;Tönnies, Gemeinschaft und Gesellschaft, 9-95.
[22] Türkdoğan, Türk Toplumunun Kültürel Dinamikleri, 27.
[23] Zeynel Gül, Dernekten Partiye Avrupa Alevi Örgütlenmesi (Ankara: İtalik Kitapları, 1999), 89.
[24] Kehl-Bodrogi, “Tarih mitosu”, 57.
[25] H. Nedim Şahhüseyinoğlu, Alevi Örgütlerinin Tarihsel Süreci (Ankara: İtalik Kitapları/Ayyıldız Yayınları, 2001), 251; Gül, Dernekten Partiye, 86,88.
[26] Kula, Almanya’da Türk Kültürü, 173.
[27] Yıldırım, “Geleneksel Alevilikten Modern Aleviliğe”, 143.
[28] Zeynel Gül, “Almanya’da Alevi Örgütlenmesi Üzerine Kısa Bir Bakış”, folklor/edebiyat Alevilik Özel Sayısı – II 2/30 (2002), 373; Gül, Dernekten Partiye, 87. Dedelerin Kur’an’ı kaynak olarak görmeleri Sökefel’in de dikkatini çekmiştir. Bkz.; Martin Sökefeld, “Sind Aleviten Muslime? Die alevitische Debatte über das Verhältnis von Alevitentum und Islam in Deutschland”, Aleviten in Deutschland, İdentitätsprozesse einer Religionsgemeinschaft in der Diaspora, ed. Martin Sökefeld (Bielefeld: transcript Verlag, 2008), 202,203.
[29] Ali Rıza Gülçiçek, Sınırları Aşan Mücadelem, Karacaören-Köln-Ankara (Ankara: İtalik Kitapları, 2018), 69.
[30] Massicard, Alevi Hareketinin Siyasallaşması, 169.
[31] İsmail Engin, “Diaspora’da Aleviler ve Aleviliğin Geleceği: Nereden Nereye”, Pir Sultan Abdal 43 (Nisan 2001), 84.
[32] Krisztina Kehl-Bodrogi, “Was du auch suchst, such es in dir selbst!” Aleviten (nicht nur) in Berlin (Berlin: Die Ausländerbeauftragte des Senats, 2002), 39.
[33] Massicard, Alevi Hareketinin Siyasallaşması, 304.
[34] Bu konuda kapsamlı bir çalışma için bkz.; Yılmaz Soyyer, 19. Yüzyılda Bektaşîlik (İzmir: Akademi Kitabevi, 2005), 59-96.
[35] Martin Sökefeld, “Almanya’da Aleviler; Takiyeden Alevi Hareketine”, Kızılbaşlık, Alevilik, Bektaşilik Tarih-Kimlik-İnanç Ritüel, ed. Yalçın Çakmak – İmran Gürtaş (İstanbul: İletişim Yayınları, 2015), 406; Cenksu Üçer, “Geleneksel Alevilikte İbadet Hayatı, Bazı Adab ve Erkan”, Anadolu’da Aleviliğin Dünü ve Bugünü, ed. Halil İbrahim Bulut (Sakarya: Sakarya Üniversitesi, 2010), 463.
[36] Fahri Maden, “En Uzun Yüzyılda Bektaşilik ve Bektaşiler”, Kızılbaşlık, Alevilik, Bektaşilik: Tarih, Kimlik, İnanç, Ritüel, ed. Yalçın Çakmak – İmran Gürtaş (İstanbul: İletişim Yayınları, 2015), 185-213.
[37] Ziyarete yönelik akademik bir yayın için bkz.; Hülya Küçük, Kurtuluş Savaşı’nda Bektaşiler (İstanbul: Kitap Yayınevi, 2003), 128-130.
[38] Cemal Şener, Atatürk ve Aleviler (İsyanbul: ANT Yayınları, 1994), 63-68; Baki Öz, Kurtuluş Savaşı’nda Alevi-Bektaşiler (İstanbul: Can Yayınları, 1990), 46-49. Bu tarz düşüncelere eleştirel yaklaşan ve Atatürk’ün Alevi olmadığını söyleyen çalışmalar için bkz.; İbrahim Bahadır, Cumhuriyet’in Kuruluş Sürecinde Atatürk ve Aleviler (Ankara: Kalan Yayınları, 2002), 9-19; Küçük, Kurtuluş Savaşı’nda Bektaşiler, 131,204-207.
[39] Sökefeld’in makalesi Türkiye’de 2015’te yayınlanmıştır. Bkz.; Sökefeld, “Almanya’da Aleviler”, 2015, 414.
[40] Burak Gümüş, Die Wiederkehr des Alevitentums in der Türkei und in Deutschland (Konstanz: Hartung-Gorre Verlag, 2007), 195.
[41] Salman, bizim ilk Dede Merkezci örgütlenme olarak ele aldığımız Köln Hacı Bektaş Veli Cemevi yöneticileriyle yapmış olduğu görüşmede, yöneticiler, Aleviliğe bakış hususunda Cem Vakfı ile aynı düşündüklerini ifade etmişlerdir. Bkz.; Salman, Alevi Kimliğinin Kültürel-Siyasal Değişimi ve Dönüşümü, 356.
[42] Handan Aksünger, Jenseits des Schweigegebots Alevitische Migrantenselbstorganisationen und zivilgeselschaftliche Integration in Deutschland und den Niederlanden (Münster/New York/München/Berlin: Waxmann Verlag GmbH, 2013), 142,143; Krisztina Kehl-Bodrogi, “Von der Kultur zur Religion Alevitische Identitätspolitik in Deutschland”, Max Planck Institute For Social Antrhropologz Working Papers 84 (2006), 9.
[43] Cemal Şener – Miyase İlknur, Kırklar Meclisinden Günümüze Alevi Örgütlenmeleri: Şeriat ve Alevilik (İstanbul: ANT Yayınları, 1995), 117.
[44] Aktaran, Zeynel Gül, Yolmuyuz, yolcu mu? Alevi Örgütlenmesi nasıl başladı, nasıl gelişti ve nereye gidiyor. (Essen: Emek Druckerei, 1995), 46; Gül, Dernekten Partiye, 85,86.
[45] Şinasi Koç’un kısa bir biyografisi için bkz.; Muhsin Cevahir, Geçmişten Geleceğe (Çorum: Kardeş Matbaacılık, 2008), 51,52; Mehmet Caba, Avrupa Alevi Örgütlenmesi (Ankara: İmla Kitap Yayınları, 2014), 181,182. Aynı zamanda kitap yazdığı da bilinen Koç’un tespit edebildiğimiz Kitapları; Gerçek İslam Dinini Kimler Bozdu? Kur’an, İncil Tevrat’a göre Gerçek İslam Dini (1970), Gerçek İslam Dini Kur’an ve Ehlibeyt Nedir? (1978), Gerçek İslam Dini Nedir? Kur’ana Bakar mısınız? (1983), Gerçek Kur’an Tarihini Okumak İster misiniz? (1986), Allah İnsanlardan Ne istiyor? Doğruluk, Teşekkür (1988)
[46] Muhtemelen Fatımilerin Mısır’da etkin olmalarından dolayı, Fatımilerden kalma eserler arasında ortaya atmış olduğu iddiasına uygun delil bulacağını ümit etmiş olmalıdır. Gül, Koç’un Kur’an’ın değiştirilmiş olduğuna gene Kur’an’dan ayetlerle delil getirdiğini söyleyerek, bu durumu Koç’un bir çelişkisi olarak görmektedir. Gül, Dernekten Partiye, 86,88; Şahhüseyinoğlu, Alevi Örgütleri, 251.
[47] Almanya’nın Saarland Eyaleti sınırları içerisinde kalan yaklaşık 45.000 kişilik nüfusa sahip bir şehir.
[48] Gül, “Almanya’da Alevi Örgütlenmesi”, 372.
[49] Sökefel Köln’de ortaya çıkan bu dernekleşmeden bahsetmezken, Şinasi Koç dedeyle Niyazi Bozdoğan dedenin birlikte hareket ettiğinden söz etmektedir. Bkz.; Martin Sökefeld, “Alevi Dedes in the German Diaspora: The Transformation of a Religious Institution”, Zeitschrift für Ethnologie 127 (2002), 171.
[50] Cemal Salman, “Türkiye Göç ve Kentleşme Süreçlerinde Alevi Deneyiminin Yeri: Bir Dönemlendirme Önerisi”, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Gazi Akademi Genç Sosyal Bilimciler Sempozyumu 2017 Özel Sayısı (2017), 43; Salman, Alevi Kimliğinin Kültürel-Siyasal Değişimi ve Dönüşümü, 481,482. İsmail Kaplan, Almanca hazırladığı “Das Alevitentum” isimli kitabında isim ve yer belirtmeden, Avrupa’da ilk derneğin 1986’da kurulduğunu söylemektedir. Muhtemelen Köln’deki ilk derneği kastetmiş olmalıdır. Bkz.; Ismail Kaplan, Das Alevitentum: Eine Glaubens- und Lebensgemeinschaft in Deutschland (Köln: Alevitische Gemeinde Deutschland e.V., 2004), 116.
[51] Bozdoğan’ın verdiği bilgilere göre Koç ile kuruluşunda etkin olduğu Köln Derneği’nin arası, Gerçek İlim Dergisi aracılığıyla tartışmaya açılan Kerbelâ vakıası ve Muharrem ayı orucunun zamanı gibi meseleler yüzünden açılmış ve Köln ve Çevresi Hacı Bektaş Veli Kültürünü Tanıtma Derneği yöneticileri Şinasi Koç’tan bağımsız hareket etme kararı almışlardır.
[52] Niyazi Bozdoğan, “08.06.2020 tarihli görüşme”; Ayrıca bkz.; Salman, Alevi Kimliğinin Kültürel-Siyasal Değişimi ve Dönüşümü, 482-484.
[53] Derviş Tur, “13.12.2017 tarihli görüşme”; Seyit Derviş Tur, Avrupa’da İlk Alevi Yapılanmasının Tarihi Gerçekleri ve Seyit Derviş Tur’un Hatıraları (İtimat Ofset Matbaa, 2016), 10.
[54] Satzung der Mainz Bektaschi-Gemeinde e.V. (5), 1.
[55] Tur, Avrupa’da İlk Alevi Yapılanması, 18,24. Benzer durum Almanya’nın birçok şehrinde yaşanmıştır. Ruth Mandel, 1990’ların başında Berlin’de gerçekleşen bir cem sırasında solcu grupların cemi sabote etmeye çalıştığını aktarmaktadır. Bkz.; Ruth Mandel, “Yabancı Ortamlarda Alevi-Bektaşi Kimliği Berlin Örneği”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 14 (Yaz 2000), 63.
[56] Gül, Kamber Kutlu’nun elindeki dergiyle ilgili isminden başka bilgi vermezken, biz dedenin bu haykırışına neden olan söylemin Nokta Dergisi’nin 27.Eylül 1987’de yayınlanan 38. Sayısının kapağı olduğunu düşünmekteyiz. Bkz.; “Alevilik Tarihe Karışıyor: Dinsel, Kültürel ve politik bir yok oluşun öyküsü…”, Nokta 5/38 (27 Eylül 1987).
[57] Gül, “Almanya’da Alevi Örgütlenmesi”, 372; Gül, Dernekten Partiye, 85.
[58] Ahlener Volkszeitung, “Türkische Aleviten mit Fest in der F.-Ebert-Halle” (18 Ocak 1988).
[59] Caba, Avrupa Alevi Örgütlenmesi, 182-185.
[60] “Gerçek İlim’i Yayınlayan Birlikler”, Gerçek İlim 61/62/63 (Eylül 1994), 39.
[61] Derneğin Zeynel demirden sonraki 3 başkanı Kemal Demir, Hünkar Bingöl ve Garip Eken de ocakzadedir.
[62] Handan Aksünger, “Gemeinschaftsbildung und Integration. Die Aleviten in Deutschland und den Niederlanden”, Migrantenorganisationen, Engagement, Transnationalität und Integration, ed. Günther Schultze – Dietrich Thränhardt (Bonn: Friedrich Ebert Stiftung, 2013), 49.
[63] Aksünger, Jenseits des Schweigegebots, 148-151; “Duisburg Alevi Kültür Merkezi 10. Yılını Kutladı”, Alevilerin Sesi 29 (Ekim 1998), 48; Metin Kaçmaz, Almanya Alevi Örgütlenmesi Tarihi 1989-2018 (Köln: YOL Bilim Kültür Araştırma Yayınları, 2018), 326; Mehmet Ali Yaşar – Bülent Korkmaz (ed.), Alevitische Gemeinde Duisburg e.V, Duisburg Alevi Toplumu: Alevitentum, Alevilik (Duisburg: Alevitische Gemeinde Duisburg e.V., 2009), 77,159.
[64] Bülent Korkmaz, Die Bewohner von Rıza Şehri (Duisburg: Alevitische Gemeinde Duisburg e.V., 2017). Ayrıca bkz.; Mehmet Ali Yaşar – Bülent Korkmaz (ed.), Alevitische Gemeinde Duisburg, 7,8.
[65] Mehmet Ali Yaşar – Bülent Korkmaz (ed.), Alevitische Gemeinde Duisburg, 261.
[66] Aydoğdu – Aydemir, Avrupa Alevi Yapılanması, 8-9-108; Tur, Avrupa’da İlk Alevi Yapılanması, 38-42.
[67] Köln AKM’nin kurucularından olan Ali Rıza Gülçiçek, o yıllarda Aleviliği bir kültür olarak gördüklerini ifade etmektedir. Bkz.; Gülçiçek, Sınırları Aşan Mücadelem, 69.
[68] Massicard, Alevi Hareketinin Siyasallaşması, 231.
[69] Kula, Almanya’da Türk Kültürü, 173.
[70] Sökefeld, “Alevi Dedes in the German Diaspora”, 171,172; Sökefeld, “Sind Aleviten Muslime?”, 202; Erdal Aksoy – Zeynep Serap Tekten Aksürmeli̇, “Diaspora İçinde Diaspora: Almanya Alevileri”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi 85 (15 Mart 2018), 90; Massicard, Alevi Hareketinin Siyasallaşması, 78,79.
[71] Robert Langer, “‘Marjinalleştirilen İslam’: Kırsal Ritüellerin Kentsel ve Çoğulcu Bağlamlara Aktarımı ve Uluslar Ötesi ‘Uygulama Toplulukların’ Ortaya Çıkışı”, çev. İrem Wedekind, Kızılbaşlık, Alevilik, Bektaşilik Tarih-Kimlik-İnanç Ritüel, ed. Yalçın Çakmak – İmran Gürtaş (İstanbul: İletişim Yayınları, 2015), 493,496.
[72] Kehl-Bodrogi, “Tarih mitosu”, 62.
[73] Lauda-Königshofen AKM’de Babalık yapan Sedat Bican ile Esslingen AKM’de Babalık yapan Hüseyin Fırat bu isimler arasındadır. Ayrıca Hüseyin Fırat Nisan 2018’de seçilen 12 kişilik AABF İnanç Kurulu içerinde de yer almıştır.
[74] Kehl-Bodrogi, “Tarih mitosu”, 57.
[75] Örnek bir olay olarak Alevilerin Sesi dergisi Aralık 1997 sayısında anlatılmaktadır. Alevi dedesi Zeynel Arslan, Alevi bir gençle Hristiyan bir bayanın kilisede gerçekleşen nikah törenine katılmış ve Hıristiyan Papazla birlikte dini ritüeli gerçekleştirmiştir. Tören sırasında Alevi dedesi tüm dini ritüelleri Almanca yapmıştır. Bkz.; Zeynel Arslan, “Kilisede Dede Nikahı”, Alevilerin Sesi 21 (Aralık 1997), 37-39. Ayrıca bkz.; Gümüş, Die Wiederkehr des Alevitentums, 185,186. Langer, “Marjinalleştirilen İslam”, 484. Robert Langer bizim de hazır bulunduğumuz Bochum Ruhr Üniversitesi’nde 25-26 Ocak 2018’de düzenlenen Traditional And New Alevi İnstitutions sempozyumunda sunmuş olduğu “Alevi Rituals in Transnational Context: The Transfer(ences) of Religious Practice between Turkish Metropolis, Western Diaspora, and Anatolian Village” isimli tebliği kapsamında Noel Baba elbisesiyle çocuklara hediye dağıtan bir dedenin görüntüsünü sunmuştur. Adına “Aziz Nikola cemi” dediği bu görüntülerin çekildiği yer olarak Worms şehrinin ismini veren Langer, üzülerek belirtmek isteriz ki özellikle Tunceli bölgesindeki Alevilerce uygulanan Gağand geleneğinden habersiz gözükmektedir. Konuyla ilgili görüştüğümüz Worms Cemevi yetkilileri Aziz Nikola cemi diye bir uygulamalarının olmadığını ancak Noel yortusuna yakın bir tarihte çocuklara yönelik gerçekleşen Gağand etkinliğinin Langer tarafından Aziz Nikola cemi olarak algılanmış olabileceğini söylemişlerdir. Bu kapsamda bir değerlendirme yaptığımızda Noel Baba elbisesi giymek bir değişim olarak görülebilir ancak Gağand geleneğini Aziz Nikola cemi olarak algılamak tarafımızca uygun görülmemiştir. Çocuklara yönelik Cem yapılması ise Alevi gelenekte yeni bir ritüeldir ve Batı geleneğiyle örtüşmektedir. Ayrıca “Aziz Nikola cemi” için bkz.; Robert Langer, “Hacı Bektaş Veli’nin Almanya’ya Varışı: Göç ve Diaspora Çerçevesinde Yurtdışındaki Alevilikte Dinsel Ritüel Dönüşüm-Değişimler” (Doğumunun 800. Yılında Hacı Bektaş Veli Sempozyumu (Nevşehir, 17-18 Ağustos 2009) Bildiriler, Nevşehir: Atatürk Kültür Merkezi, 2010), 386; Robert Langer, “Das Reframing Alevitischer Gemeinderituale im Kontext von Ritualtransfer und Migration”, Rituale im Bewegung, Rahmungs- und Reflexivitätsproyesse än Kulturen der Gegenwart, ed. Henrik Jungaberle – Jan Weinhold (Berlin: LIT Verlag, 2006), 139. Mélikoff’un da dikkatini çeken Gağand geleneği için bkz.; Irène Mélikoff, Uyur İdik Uyardılar: Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları, çev. Turan Alptekin (İstanbul: Demos Yayınları, 2006), 81. Gümüş, Gağand etkinliğinin Noel Yortusuna yakın bir tarihte gerçekleşiyor olmasını, Tunceli kökenli Alevilerin Almanlarla kaynaşmanın bir aracı olarak gördüklerini söylemektedir. Bkz.; Gümüş, Die Wiederkehr des Alevitentums, 182,183.
[76] Massicard’ın reformcu bir gösteri olarak değerlendirdiği bu cem, Berlin AAKM’nin satın almış olduğu binanın restore edildikten sonra cemevi olarak açılışı sırasında gerçekleşmiştir. Bkz.; Massicard, Alevi Hareketinin Siyasallaşması, 337.
[77] Gümüş, Die Wiederkehr des Alevitentums, 186,187.
[78] Sökefeld, “Sind Aleviten Muslime?”, 201.
[79] Kehl-Bodrogi, “Alevitische Identitätspolitik in Deutschland”, 9; Sökefeld, “Almanya’da Aleviler”, 2015, 414. Ancak bunun hükümetlerin siyasi duruşuyla yakından alakalı olduğunu özellikle belirtmek isteriz. Zira eleştiriler, siyasilerin söylemleri üzerinden şekillenmektedir.
[80] Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne sadık kurumlar.
[81] Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kabul edip uygulamalarını eleştiren kurumlar kastedilmektedir.
[82] Türkiye Cumhuriyeti Devleti karşıtı oluşumlar kastedilmektedir.
[83] Gümüş, Die Wiederkehr des Alevitentums, 189.
[84] Bkz.; Nurgül Ataman vd. (ed.), Yol Bir Sürek Binbir, Eiheit in Vielfalt (Köln: Alevitische Gemeinde Deutschland e.V., 2019), 31. Benzer bir durumun Türkiye’deki dernekleşmelerinde de olduğuna dair bir tespit için bkz.; Yılmaz Ceylan, “Yeni Bir Kimlik Hareketi: Anadolu Aleviliği”, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 13 (Nisan 2015), 217.
[85] Yıldırım, “Geleneksel Alevilikten Modern Aleviliğe”, 143.
[86] Akyüz, Dini Gruplar, 21,22.
[87] Massicard, Alevi Hareketinin Siyasallaşması, 169.
[88] Bu bölünmelerden kastımız; sol gelenekten gelen Kürdistan Aleviler Birliği, Devrimci Aleviler Birliği gibi bir takım Alevi oluşumların kurmuş oldukları derneklere daha çok Alevi Kültür Merkezlerinden üye çekiyor olmalarıdır. Aynı durum yönetici kadroları için de geçerlidir. Zira KAB ve DAB benzeri örgütlenmelerin yöneticilerinin çoğunluğu AKM kökenlidir.
[89] Sökefeld, “Almanya’da Aleviler”, 2015, 413; Martin Sökefeld, “Alevis in Germany The Politics of Recognition”, New Perspektives on Turkey 28-29 (Spring-Fall 2003), 143,144; Martin Sökefeld, “‘Wir sind auch da!’ Aleviten in Hamburg und der Kampf um Anerkennung”, Wir sind auch da! über das Leben von und mit Migranten in europäischen Grossstädten, ed. Angelika Eder, Forum Zeitgeschichte (Hamburg: Dölling und Galitz, 2003), 14/244.
[90] Sabit Yıldız, “23.01.2019 tarihli görüşme”; Bozdoğan, “08.06.2020 tarihli görüşme”; Bülent Keleş, “Kurumsal Kimlik Kazanması Bağlamında Yurtdışı Alevi Örgütlenmesi ‘Almanya Örneği’”, Uluslararası Hacı Bektaş Veli ve Takipçileri Sempozyumu Bildiriler Kitabı, ed. A. Yılmaz Soyyer (İstanbul: Türk Ocağı Yayınları, 2020), 400.
[91] Sökefeld, 2003’te yayınlanan “‘Wir sind auch da!’ Aleviten in Hamburg und der Kampf um Anerkennung” isimli makalesinde, Hamburg’da 1.000 kişilik katılımla düzenlenen cemden ve cemi protesto eden solculardan söz etmektedir. Bkz.; Sökefeld, “Wir sind auch da!”, 14/251. Ayrıca bkz.; Sökefeld, “Sind Aleviten Muslime?”, 202.
[92] M. Deniz Özbaş (ed.), Onların Öyküsü, Hamburg Alevi Kültür Merkezi Tarihi (Hamburg: Hamburg Alevi Kültür Merkezi-Alevitisches Kulturzentrum Hamburg e.V., 1999), 41; Halis Tosun, Alevi Kimliğiyle Yaşamak (İstanbul: Can Yayınları, 2002), 33,35,36,76.
[93] M. Deniz Özbaş (ed.), Onların Öyküsü, 10,48.
[94] Tosun, Alevi Kimliği ile Yaşamak, 81,92. Şinasi Koç’un Hamburg’da gerçekleşen cemi yöenetmesiyle ilgili olarak bkz.; Sökefeld, “Alevi Dedes in the German Diaspora”, 171.
[95] Fotoğrafı çekenle birlikte 12 kişi olduklarını söyledikleri bir araya gelişe sanki mistik bir hava yüklenerek 12 İmamla bağlantı kurulmak istenmektedir. Ayrıca toplantı günü ile ilgili olarak da farklı tarihler söz konusudur. Hamburg Alevi Kültür Merkezi yayınladığı Onların Öyküsü isimli kitapta toplantı günü olarak 28.12.1988 tarihini verirken, Halis Tosun 26.12.1988’de bir araya geldiklerini söylemektedir. İsmail Kaplan ise 30.12.1988 günü toplandıklarının üzerinde ısrarla durmaktadır. Biz de daha önce yapmış olduğumuz yayınlarda İsmail Kaplan’ın verdiği tarihi kullandığımız için değiştirmeden aynı şekilde bıraktık ancak kesin olmadığını belirtmek isteriz. Geniş bilgi için bkz.; İsmail Kaplan, Alevice, İnancımız ve Direncimiz (Köln: Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Yayınları, 2009), 216; Halis Tosun 11 kişinin ismini vermektedir. Bu İsimler; Halis Tosun, İsmail Kaplan, Turgut Öker, Rıza Cömert, Musa Şen, Esma Tosun, Hüseyin Dörtyol, Zekiye Dörtyol, Ali Altundağ, Hüseyin Yavuz ve Oruç Yağbasan’dır. Bkz.; Tosun, Alevi Kimliği ile Yaşamak, 93-111; M. Deniz Özbaş (ed.), Onların Öyküsü, Hamburg Alevi Kültür Merkezi Tarihi (Hamburg: Hamburg Alevi Kültür Merkezi-Alevitisches Kulturzentrum Hamburg e.V., 1999), 8; Keleş, “Yurtdışı Alevi Örgütlenmesi”, 402. Turgut Öker Alevilerin Sesi, Kasım 2000 sayısı için vermiş olduğu röportajda Hamburg’daki örgütlenmenin 10’a yakın isimle başladığını söylemiş ancak isim vermemiştir. Bkz.; “AABF Genel Başkanı Turgut Öker: ‘Alevilik Bir Dünya İnancı’”, Alevilerin Sesi 40 (Kasım 2000), 15. Sökefeld ise isim vermeden Hamburg’da bir araya gelenlerin oniki kişi olduğundan söz ederek, aralarında ocakzade bulunmadığını ancak kendisini sosyal demokrat ve ateist olarak tanımlayanların olduğunu söylemektedir. Bkz.; Sökefeld, “Alevi Dedes in the German Diaspora”, 172; Sökefeld, “Wir sind auch da!”, 14/252.
[96] Tosun, Alevi Kimliği ile Yaşamak, 96.
[97] Strasbourg Üniversitesi bünyesinde düzenlenen Uluslararası Bektaşilik Sempozyumu’nda akademisyenlerin yapmış olduğu bilimsel sunumların yanı sıra Alevi kültürünü tanıtan etkinliklere de yer verilmiştir. Sempozyum kapsamında tanıtım amaçlı bir cem düzenlenmiş ve cemin dedeliğini Hasan Taşkale yaparken Ali Rıza Aslandoğan zakir olarak bulunmuştur. Ali Rıza Gülçiçek kitabında programın tarihini 1987 olarak vermektedir. Bkz.; Gülçiçek, Sınırları Aşan Mücadelem, 56,57. Ancak sempozyumdaki cemin hazırlıklarını yapan Necati Şahin’in tarafımızla paylaşmış olduğu Melikoff’un teşekkür mektubu sempozyumun 29 Haziran – 2 Temmuz 1986 tarihleri arasında gerçekleştiğini belgelemektedir.
[98] Tosun, Alevi Kimliği ile Yaşamak, 96,97.
[99] Şahin, “Türkiye’de ve Ulus Ötesi Sosyal Alanlarda İnşa Edilen Alevilik”, 123.
[100] Alevilik Bildirgesi Hürriyet Gazetesi tarafından 6 Mayıs 1990’da kamuoyuna duyurulurken, 15 Mayıs 1990’da ise Cumhuriyet Gazetesi’nin 15. Sayfasında da yayınlanmıştır. Ayrıca Bkz.; M. Deniz Özbaş (ed.), Onların Öyküsü, 58; Tosun, Alevi Kimliği ile Yaşamak, 98-101; “Alevilik Bildirgesi”, Hamburg Alevi Kültür Grubu.
[101] Tosun, Alevi Kimliği ile Yaşamak, 93,111; Sökefeld, “Alevis in Garmany”, 143-145; Sökefeld, “Almanya’da Aleviler”, 2015, 412.
[102] Sökefeld Alevi kültür haftası kapsamında düzenlenen bu Cemi yönetmek için önce Şinasi Koç’a teklif götürüldüğünü ancak Şinasi Koç’un Cemde bayrak ve Atatürk posterinin bulunmasını şart koşunca, organizatörlerin başka bir isme yöneldiklerini söylemektedir. Bkz.; Sökefeld, “Alevi Dedes in the German Diaspora”, 172.
[103]Tarafımızca dikkat çekici bulunmasının nedeni Cilasun’un bir süre AABF bünyesinde Dede olarak bulunduktan sonra Kürdistan Aleviler Birliği’yle birlikte hareket etmesi ve Kürt milliyetçisi bir tavır sergilemesidir. Ayrıntılı bilgi için bkz.; Gülçiçek, Sınırları Aşan Mücadelem, 57-60.
[104] Kaplan, Alevice, 216; Martin Sökefeld, “Einleitung: Aleviten in Deutschland – von takiye zur alevitischen Bewegung”, Aleviten in Deutschland, İdentitätsprozesse einer Religionsgemeinschaft in der Diaspora, ed. Martin Sökefeld (Bielefeld: transcript Verlag, 2008), 23; Sökefeld, “von takiye zur alevitischen Bewegung”, 22-24; Bülent Keleş, Almanya’da İslam Ve Müslümanlar “Bavyera Örneği” (Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri ABD, İslam Mezhepleri Tarihi Bilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2012), 158; Wilfried Dettling, Das Religionsverständnis der anatolischen Aleviten in Deutschland (Roma: PONTIFICIA UNIVERSITÀ GREGORIANAFACOLTÀ DI MISSIOLOGIA Dissertazione per il Dottorato, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2006), 35; Tosun, Alevi Kimliği ile Yaşamak, 113-117.
[105] Martin Sökefeld, “Almanya’da Aleviler ‘Almanya’da Müslümanlar’ anketinden edinilen verilere dair yorum”, Din Monitörü 2008 Almanya’daki Müslümanlarda Dindarlık Dini Düşünce ve Pratiklere Bir Bakış (Osnabrück: Bertelsmann Stiftung, 2008), 33; Krisztina Kehl-Bodrogi, “Von Der Geheimen Glaubenslehre zur Öffentlichen Religion Alevitischer Religionsunterricht in Deutschland”, Bilgi Toplumunda Alevilik, ed. İbrahim Bahadır (Ankara: Bielefeld Alevi Kültür Merkezi Yayınları, 2003), 462.
[106] Tufan Bozkurt, Mannheim ve Çevresinde Yaşayan 3. Kuşak Alevi gençlerinin Alevilik, Türkiye Ve Almanya Algılayışları Alan Araştırması (İstanbul: Marmara Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü, Ortadoğu Sosyolojisi ve Antropolojisi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2015), 83.
[107] Sökefeld, “Alevi Dedes in the German Diaspora”, 173.
[108] Ancak belirtmek isteriz ki, Turgut Öker Ekim 1993’te gerçekleşen kongrede federasyon yönetim kurulu üyesi seçilmiştir. Bu bölünme ise 1990 yılında meydana gelmiştir. Turgut Öker’in bölünmeye neden olduğu iddiası için bkz.; M. Deniz Özbaş (ed.), Onların Öyküsü, 69.
[109] Bu yeni dernekte de Kültür Merkezci yapı kendisini göstermiş ve dede İsmail Aslandoğan kısa süre içerisinde HAK-Bir’den ayrılarak Hamburg’da üçüncü bir derneğin kuruluşuna öncülük etmiştir. Bkz.; Sökefeld, “Alevi Dedes in the German Diaspora”, 173.
[110] M. Deniz Özbaş (ed.), Onların Öyküsü, 62,63,69,103-104.
[111] Aksünger, Jenseits des Schweigegebots, 139.
[112] Sökefeld, “Wir sind auch da!”, 14/253.
[113] Erdal İrfan, “İlk Alevi Televizyonu: AL-Canlar TV”, Alevilerin Sesi 5 (Aralık 1994), 17.
[114] AL-CANLAR TV hakkında detaylı bilgi için bkz.; Kira Kosnick, “Mit eigener Stimme? Migrantische Medien und alevitische Strategien der Repräsentation”, Aleviten in Deutschland, İdentitätsprozesse einer Religionsgemeinschaft in der Diaspora, ed. Martin Sökefeld (Bielefeld: transcript Verlag, 2008), 112-120.
[115] Kehl-Bodrogi, Aleviten (nicht nur) in Berlin, 51; Halit Büyükgöl, “Yurtseverler Birliği’nden AAKM-Cemevi’ne uzanan yol”, Alevilerin Sesi 81 (Ocak 2005), 42; Şahin, “Türkiye’de ve Ulus Ötesi Sosyal Alanlarda İnşa Edilen Alevilik”, 139; Massicard, Alevi Hareketinin Siyasallaşması, 303; Jeanine Elif Dağyeli, “Die Aleviten – eine Glaubensgemeinschaft aus der Türkei”, Islamisches Gemeindeleben in Berlin, ed. Alexa Färber – Riem Spielhaus (Berlin: Beauftragte des Senats von Berlin für Integration und Migration, 2006), 77; Havva Engin, “Das Alevitentum – der vorderasiatische ‘Kultur-Islam’”, Christentum und Islam in Deutschland: Grundlagen, Erfahrungen und Perspektiven des Zusammenlebens, ed. Mathias Rohe vd., Schriftenreihe / Bundeszentrale für politische Bildung 1634 (Bonn: bpb, Bundeszentrale für politische Bildung, 2015), 121. Dernek mensupları 1979’dan beri ara vermeden dernek çalışmalarına devam ettiklerini gerekçe göstererek Almanya’nın en eski Alevi derneği olduklarını iddia etmektedirler. Ancak daha önce izah ettiğimiz gibi Yurtseverler Birliği Federasyonu ve federasyona bağlı derneklerin temel gayesi Alevilik olmayıp, sosyal faaliyetlerin yanı sıra TBP’sine destek sağlamaktır. Kilise binasının satın alımıyla ilgili ayrıca bkz.; Langer, “Marjinalleştirilen İslam”, 492. “Müjde Berlin Anadolu Alevileri Kültür Merkezi Cemevi’ne Kavuştu”, Alevilerin Sesi 29 (Ekim 1998), 50.
[116] Seyit Ali Dikmen, “İlk Alevilik Öğretmenleri Mezun Oluyor”, Alevilerin Sesi 81 (Ocak 2005), 43; Güner Yüreklik, “Berlin’de Alevi haftası”, Cumhuriyet Gazetesi (31 Mart 1991); Halit Büyükgöl, “Berlin AAKM 25 yaşında”, Alevilerin Sesi 84 (Nisan 2005), 43.
[117] Besim Can Zırh, “Bir Kesişim Kümesi Olarak Milli-Muhafazakarlığın üç Değili: Aleviler, Ermeniler, Kürtler”, Kızılbaşlık, Alevilik, Bektaşilik: Tarih, Kimlik – İnanç – Ritüel, ed. Yalçın Çakmak – İmran Gürtaş, İletişim yayınları 2224 (İstanbul: İletişim Yayınları, 2015), 359.
[118] Riem Spielhaus, “Organisationsstrukturen islamischer Gemeinden”, Islamisches Gemeindeleben in Berlin, ed. Alexa Färber – Riem Spielhaus (Berlin: Beauftragte des Senats von Berlin für Integration und Migration, 2006), 12-17.
[119] Massicard, 1990’lı yılların sonunda 10’a ulaştığını söylediği Alevi derneklerinin, kendi aralarında Berlin Eyaleti’ni kapsayacak bir federasyon kurma fikrini tartıştıklarını ancak aralarındaki ideolojik farklılıkların bu fikrin gerçekleşmesine fırsat vermediğini söylemektedir. Bkz.; Massicard, Alevi Hareketinin Siyasallaşması, 306,307.
[120] Bu dernekler arasında, Dersim Kültür Cemaati Berlin e.V., Bahadınlılar Dayanışma Derneği Sivaslı Canlar e.V., Tokat ve Çevresi Çağdaş Demokratlar Derneği e. V., Çorum-Der e.V., BSV Al-Dersimspor e.V. gibi dernekler bulunmaktadır. Ayrıca bkz.; Dağyeli, “Die Aleviten”, 76,77; Kehl-Bodrogi, Aleviten (nicht nur) in Berlin, 58-62.
[121] Tosun, Alevi Kimliği ile Yaşamak, 91.
[122] Andreas Kapphan, “Zugewanderte aus islamisch geprägten Ländern in Berlin”, Islamisches Gemeindeleben in Berlin, ed. Alexa Färber – Riem Spielhaus (Berlin: Beauftragte des Senats von Berlin für Integration und Migration, 2006), 118,119.
[123] Dağyeli, “Die Aleviten”, 75; Kehl-Bodrogi, Aleviten (nicht nur) in Berlin, 44.
[124] Ayrıntılı bilgi için bkz.; Kosnick, “Mit eigener Stimme?”, 120-123.
[125] Massicard, Alevi Hareketinin Siyasallaşması, 304. Kehl-Bodrogi de Massicard’a benzer bulgular paylaşmaktadır. Bkz.; Kehl-Bodrogi, Aleviten (nicht nur) in Berlin, 54-57.
[126] Kehl-Bodrogi, “Von Der Geheimen Glaubenslehre zur Öffentlichen Religion”, 464-467; Kehl-Bodrogi, Aleviten (nicht nur) in Berlin, 64.
[127] Gülçiçek, Sınırları Aşan Mücadelem, 55,56,60. Zeynel Gül ayrıntı vermeden Alevi Kültür Haftası düzenleme geleneğinin Hamburg’da başladıktan sonra Berlin, Köln ve Rheda-Wiedenbrück şehirlerinde de devam ettiğini aktarmakta ve bu etkinliklere 20.000 civarında kişinin katıldığını söylemektedir. Bkz.; Gül, Dernekten Partiye, 94,95.
[128] Dettling, anatolischen Aleviten in Deutschland, 34.
[129] Tosun, Alevi Kimliği ile Yaşamak, 113-117; M. Deniz Özbaş (ed.), Onların Öyküsü, 45,46. Hasan Kılavuz’un Kemal Burkay öncülüğünde Aralık 1974’te kurulan Kürdistan Sosyalist Partisi ile irtibatlı bir şekilde 1979 yılında Almanya’da faaliyete geçen ve kısa adı KOMKAR olan Almanya Kürdistanlı İşçi Dernekleri Federasyonu’nu üyesi olduğu söylenmektedir. KOMKAR için bkz.; Erhard Franz, Exilopposition als politischer Akteur (I): Oppositionsgruppen aus der Türkei (Deutsches Orient-Institut im Verbund Deutsches Übersee-İnstitut, Oktober 202M.S.), 22.