(Ar. bedel “karşılık” veya bedіl “halef, bedel”in çoğul şekli ebdâl- abdâl) [Kelime Türkçede tekil anlamında kullanılmıştır] Goldziher’e göre: (‘bedal’in cemi) Halk tarafından bilinmeyen (ricalü’l-gayb), fakat kudretli nüfus ve tefsirleri ile nizam-ı âlemi muhafazaya katılan eren evliyanın sûfîlik silsilesindeki derecelerinden biridir. Tasavvufa dâir eserlerde, bu mertebenin hususiyet ve teferruatı hakkında uzlaşma yoktur. En yaygın kanaate göre, sayıları kırkı bulan abdal evliya meratip silsilesinde 5. dereceyi teşkil eder ki bu silsilenin zirvesinde bulunur. Kutub’dan sonra bunun 2 yardımcısı imam gelir. Bunlardan sonra da 4 evtâd veya ‘umâd vardır. Bunları da 7 efrâd takip eder. Bunlardan sonra abdal gelir. Bunları da 60 nücebâ takip eder. 7. sırada 300 nükebâ bunlardan sonra 500 asâib, sonra hükemâ veya müfredin ve nihayet recabiyûn gelir. Bu 10 mertebeden her birinin sahası belirlidir ve her birine has bir faaliyet sahası vardır. Her mertebede vukû bulan boşalmaları mertebelerin bir aşağısındaki mertebelere mensup olanlar doldurur. Abdal (bunlara e’r-rükabâ da denir)’ın merkezi Suriye’dedir. Bunların vazifeleri icap edince, yağmur yağdırmak, harbi kazandırmak ve âfetleri defetmek suretiyle, müslümanlara yardım etmektir. (Goldziher, Abdal mad., İA)
Gölpınarlı Abdal’la eş anlamlı olarak Kalender, gezgin dervîş, dervîş kavramlarını kullanır.
Abdal tekkede, hacı Mekke’de (Atasözü). Dokuz abdal bir kilimde uyur, iki pâdişah bir iklîme sığamaz. (Atasözü) Abdal olup şu dağları dolandım (Pîr Sultân Abdal). Anadolu ve Rumeli’de adına “abdal” vasfı takılan bir hayli yatırların türbeleri, câmileri bulunduğu bilinir, Alevî- Bektaşî halk edebiyâtında Abdal Mûsâ, Kaygusuz Abdal, Pîr Sultân Abdal, Kazak Abdal, Muhyiddin Abdal gibi şâirlerin mevcûdiyetini de malumdur (Gölpınarlı, 1969, 129).
Tasavvuf inancına göre, Allah tarafından âlemi mânen idâre etmekle görevlendirilmiş ve kendilerine âleme hükmetme izni verilmiş olan velîlerin mânevî derecelerinden birinin adıdır. Bunlar, Allah aşkında fânî oldukları ve geçici dünyâ menfaatlerine önem vermedikleri için halleri halkın anlayışına göre akılsızlık sayılmış ve bu sebeple “abdal” kelimesi dilimizde “aptal” şekline dönerek “aklı kıt, idrâki zayıf” anlamına gelmeye başlamıştır. Abdalların sayısı genellikle kırk olarak kabul edilir. Bu velîlerin mertebelerine göre aldıkları diğer isimler sırasıyla budelâ, evtad, nukabâ, gavs ve kutuptur]: Abdallığın binâsını sorarsan Hakîkât ilminin aslın ararsan / Hakîkât ilminin aslın sorarsan / Cümle ululardan ulu abdaldır [Dertli Kemter].
Bazı telakkilere göre her abdal Bektaşîdir, bazı Bektaşîler ise abdaldır; zira birbiri içine bol miktarda karışmışlardır. Abdalların en önemli işi falcılıktı. Bir kısmı memelerine şişler sokup at nalı mıhlayarak dolaşırlardı. Vücutlarına bıçakla yaralar açarlardı. (Onay, Abdal maddesi, 1993)
Tekke-i kûyunda cânâ bir gedâ abdâlınım
Vasl-ı yâdınla ferâgat eyledim nâmus u neng
Türabî Baba
“Ey sevgili çevrendeki tekkede bir dilenci abdalım
Kavuşmamı hatırlayarak, nâmus ve şanımdan feragat eyledim”
(Azar, I, 2005, 327)