Arapça bir kelime olup, adam anlamına gelmektedir. Adam ise Âdem’in Türkçeleşmişidir. Kur’ân’a göre Allah, insanı, şerefli ve kerametli bir şekilde yaratmıştır (İsrâ’ / 70). A’râf Sûresi 179. âyetinde, kalpleri olduğu halde anlamayan, gözleri olduğu halde hikmetleri görüp sezmeyen, kulakları olduğu halde doğruyu duymayan insanların mertebece aşağıda ve gaflet ehlinden olduklan bildirilir. Bu bakımdan tasavvuf ehli, insanın anlayış, duyuş, seziş ve huy bakımından da gerçek insan olmasına ehemmiyet vermiştir. Hz. Peygamber’in hakikatına mirasçı olan “kutb”a da Âdem-i Ma’nâ veya Merd-i Ma’nâ denir.
Oğlanlar Şeyhi İbrahim (ö. 1065 / 1655) Dîl-i Dânâ kasidesinde şöyle der:
Sıfat-ı Hakk’dürür âlem sıfatın zâtıdır âdem
Kamu şeyden olan akdem olubdur “Âdem-i mânâ”.
Sadeleştirilmiş şekli;
Hakk’ın sıfat tecellisi Âlem, zât tecellisi insanlardır
Mânâsıyla insan her şeyden üstündür.
Tasavvufî mânâdaki adam (racül), bilinç alanını Allah’ın istilâ ettiği yani sürekli Allah’ı tefekkür eden kişi olup, bu durum Nûr Sûresi’ndeki şu âyetle açıklanır: “Ticaretin ve alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan alıkoymadığı erkekler…” (Nûr / 37). Bu bağlamda kadın erkek ayrımı yapılmayıp, tasavvufî mertebeye ulaşmış kadınlara da racül (erkek) denir.
Dünyâ çerb ü şîrîn durur âdem gerekdür yiyesi
Kem nesneye tama’ idüb kesüb kemürüb yutmagıl
Sadeleştirilmiş şekli;
Dünyâ yağlı ve tatlıdır, insanların yemesi içindedir
Kötü nesnelere tamah edip kesip, kemirip yutmamalı.
Yûnus Emre