Farsça kökenli olan Pîr kelimesi, sözlüklerde “ihtiyar, ak saçlı, tecrübeli kimse” anlamlarına gelecek şekilde açıklanmaktadır. Tasavvufi bir terim olaraksa mürşid, velî ve şeyh ile eş anlamlı kullanılmıştır. Bu kullanıma göre pîr salike (Alevilerde talibe) rehberlik yapan kimsedir. Pîr kelimesi tasavvufî bir terim olarak ilk defa III-IV. (IX-X.) yüzyıllarda Horasan sûfîleri ve özellikle Nîşâbur melâmetîleri tarafından kullanılmıştır. O dönem kaynaklarıda “pîr-i ehl-i melâmet, pîr-i melâmetiyân” şeklinde geçmektedir. Horasanlı sûfîler ise bulundukları coğrafî bölgeye veya doğum yerlerine nisbetle “pîr” kelimesiyle birlikte anılmıştır. Örneğin; Aleviler arasında da önemli bir konuma sahip olan Ahmed Yesevî’ye “pîr-i Türkistan lakabı verilmiştir. Hacı Bektaş Veli ise “Horasan Erenlerinin Piri” olarak bilinmektedir.
Pîr terimi mürşid, murad, velî, mürebbi, şeyh, hâdî, kutub, gavs, delîl-i râh, hızr-ı râh gibi kelimelerde de olduğu gibi hem zâhirî hem de bâtınî anlam taşımaktadır. Zahirî anlamda pîr, seyrüsülûkunu tamamlayıp insanları Hak yolunda irşad eden kimsedir. Bu kullanımıyla pîr “tarikat şeyhi” anlamına gelir. Pîr mücerret bir şahsiyet ya da manevi ve ilâhî bir ilke de olabilir. Pîrin delâlet ettiği rehber olma, irşad etme anlamı varlığın iki temel görünümü olan zâhir ve bâtında çeşitli varlık suretlerine bürünür. İlâhî fiillerin âlemde tasarrufta bulunmasına mazhar oldukları, uluhiyetin müşahede edilmesi ve bilinmesinde insanlara mânen rehberlik yaptıkları için Cebrâil’e; akl-ı faal, kutub, gavs ve Hızır’a da pîr denilmiştir. Bazı kaynaklarda Hızır, Mûsâ’nın, Cebrâil ise Hz. Muhammed’in pîri olarak tanıtılmaktadır.
Tarikatların teşekkülünden sonra pîr kavramı kurumsal bir anlam kazanmış, tarikat kurucusuna pîr ya da pîr-i tarîkat adı verilmiştir. Meselâ Hacı Bektâş-ı Velî Bektaşîliğin, Ahmed er-Rifâî Rifâîliğin, Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî Şâzelîliğin, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Mevlevîliğin, Hacı Bayrâm-ı Velî Bayramîliğin pîridir. Pîrin bu anlamı diğer anlamlarından daha yaygındır. Bektaşilik, Halvetîlik ve Mevlevîlik örneğinde olduğu gibi bazı tarikatlarda tarikat kurucusuna “pîr-i evvel”, tarikatı pîr-i evvele tâbi olarak düşünce, âdâb ve erkân açısından yenileyene “pîr-i sânî” denilir. Bu bağlamda Bektaşilik’te Hacı Bektaş Veli pîr-i evveli, Balım Sultan pîr-i sânîsidir. Tarikat pîrinin türbesinin bulunduğu dergâha “pîr evi, pîr makamı, huzur, huzûr-ı pîr” adı verilmiştir.
Meslek grupları, fütüvvet erbabı ve Ahî teşkilâtında her esnaf zümresinin ilk mânevî ustası ve zanaatkârı vardır, bu kişiye o zanaatın pîri denilir. Meselâ Hz. Âdem çiftçilerin, Nûh gemicilerin, İdrîs terzilerin, Dâvûd demirci ve zırhçıların, Lokman hekimlerin, Selmân-ı Fârisî berberlerin, Ahî Evran debbağ esnafının pîri sayılır. Hallâc-ı Mansûr hallaçların pîri kabul edilir. Fütüvvet ve esnaf teşkilâtında civanmertlere şed bağlayan kimseye “pîr-i şed” denir. Eskiden esnafın pîrin adının geçtiği, “Her seherde besmeleyle açılır dükkânımız / Hazret-i (Şâzelî’dir) pîrimiz üstadımız” beytinin levha olarak asılması bir gelenekti.
Tasavvuf edebiyatında pîr kelimesi muhtelif terkipler içinde kullanılmış, bu terkiplerden farklı mânalar taşıyan mecazlar türetilmiştir. “İlâhî aşk şarabını sunan kâmil mürşid” anlamında “pîr-i meygede, pîr-i meyfürûş, pîr-i bâdefürûş, pîr-i meyhâne”; “sâlikleri ilâhî aşk ateşinde yakan insân-ı kâmil” anlamında “pîr-i mugan”; “kalenderî ve melâmetî tavrın baskın olduğu şeyh” anlamında “pîr-i harâbât”; “ledün ilmiyle mânevî zevkler veren, kâinatın ezelî ve ebedî neşesini sağlayan kimse” anlamında “pîr-i dihkan” bu tür mecazlar arasında zikredilebilir. Bu tabirler tasavvuf şiirinde mecaz olarak da kullanılmıştır. Nizârî-İsmâilîler, İran tasavvufundan etkilenerek dâîleri, imam ve hüccetleri pîr unvanıyla anmıştır.