Rumeli velîlerindendir. Doğum târihi ve yeri belli değildir. Hayâtı hakkında fazla bilgi yoktur. Hacı Bektâş Velî’nin sohbet ve derslerinde yetişmiştir. İcâzet aldıktan sonra hocasının emri ile Rumeli’nin fethi ve orada İslâmiyet’i yaymak için şimdiki Bulgaristan’ın Varna şehri civârına yerleşti. Burada insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatmıştır. Söylenceye göre, bir gün Akyazılı Sultân, Batova Vâdisinde talebeleri tarafından pişirilen kebabı yedikten sonra çubuğunu yere dikince, Allahü teâlânın izni ile bir kestane ağacı olmuş ve o anda meyve vermiştir. Akyazılı Sultân; “Bu ağacın meyvesi kendi yurdumuzun koruğudur. Gölgesi ise mekânımızdır.” buyurmuştur. Kırk yıl süreyle o ağacın gölgesinde ibâdet etmiştir. Her kimin atı sancıya veya kızıl kurt hastalığına yakalansa, o ağacın kestanesinden yedirince şifâ bulmaktadır. (C)
Evliya Çelebi nakleder: Akyazılı Aziz Hazretleri bu büyük ağacın gölgesinde bir yuvarlak yüksek mavi kurşunla örtülü kubbe içinde gömülüdür. Nurlu sandukasının dört tarafında, güzel yazılı, kelam-ı izzetlerle, gülsuyu kabı, şamdan, buhurdan ile Horasankari çırağdanlar çoktur. İnsan içeri girince vücudunda bir titreme hasıl olur. Misk ve amber kokusundan ziyaret edenin dimağı kokulanır. Türbedarı da bütün gelip geçene gülsuyu serpip buhur yakar. Dört tarafındaki pencere etrafı irem bahçesi gibi gül ve nesrin, sümbül ve yasemin örtülü bağlardır ki: Gülistan içinde yerleşen bin bülbüllerin namelerini ve ötüşlerini işiten ziyaretçilere taze hayat verir. Hakir bu asitaneye varınca sıtmadır diye biraz rahatsızdım. Sanki bu asitaneye girip ruhu aziz için bir fatiha okuyunca hatıra şu beyit düştü, baş tarafındaki duvara Celi yazı ile yazmağa cesaret ettim. Humma elemim çektim yok zerrece dermanım Himmet it bana şimdi Akyazılı Sultânım Sanduka-i şerifin yeşil saf örtüsü altına girerek “dahilek ya aziz” (sana sığındım ya aziz) dedim. Allah bilir bu aciz vücudumu tere batmış buldum. Ama güya yeniden hayat bulup vücudum kuvvet buldu. Allah razı olsun. Sıtmadan kurtulup pîrin ruhu için bir hatmi şerif okumaya başladım. Allah rahmet eyleye.
Kaynaklarda hakkında fazla bir bilgiye rastlanmayan Akyazılı Sultân, Sultân İkinci Murâd devrinde vefât etti. Kestane ağacının dibine defnedilmiştir. Otman Baba’nın (öl. 883 / 1478) müridleri ve Bektaşîlerce kutub olarak kabul edilir. Romanya ve Balçık’taki tekkesi, hem Hristiyanlar, hem de Bektaşîlerce ziyaret edilmektedir. Ancak Bektaşîler rakıya da “akyazılı” demektedir. Onlara göre, tarîkata girmek isteyen kişiyi sınamak için, “dem” denen rakıyı muhabbet meclisine soktuğu iddia olunan bu zâttır. Bektaşîler, “zahir” dedikleri Bektaşî olmayanlar arasında birbirleriyle konuşurken, “Dün akşam filan kişide misafirdik. Akyazılı (yani rakı) gördük.” derler; bununla içki içtiklerini anlatmak isterler. Muhabbet sofrasına oturulduğu zaman, baba yahut eski bir Bektaşî tarafından çekilen gülbankta, “Nûr ola, sır ola Akyazılı Sultân, gücümüz bekçimiz ola” denerek bu zâtın adı anılır.