Kökeni Arapça “emn” ( أ من) fiiline dayanan ve “güvenmek, emin olmak, güven içinde bulunmak; inanılır, güvenilir olmak” şeklinde Türkçeye tercüme edilen kelimeden türetilen “İman” (إيمان), “birine güvenmek, güven duygusu içinde birini, birinin sözünü doğrulamak, sözünün doğruluğunu onaylamak” şeklinde Türkçe karşılık bulmuştur. İ’tikad’da (عتقاد) iman kelimesiyle eş anlamı olarak kullanılmaktadır. Hatta Aleviler arasında çoğunlukla kavramsal bir ifade tarzı olarak i’tikad tercih edilmektedir. İmanın terimsel anlamı ise; “Allah’tan alıp din adına tebliğ ettiği kesinlik kazanan hususlarda peygamberleri tasdik etmek ve onlara inanmak” şeklinde açıklanmaktadır. Genel manada İslami bir tanımlama getirdiğimizde “La ilahe illallah, Muhammeden rasulullah” (Allah’tan başka tanrı yoktur, Muhammed onun elçisidir) diyerek imanını beyan eden, Allah’ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed’in Allah‘ın elçisi olduğuna ve onun Allah‘tan getirdiklerinin tümüne şüpheden uzak bir biçimde inanan kişiye de mü’min (مؤمن) denilmektedir. Bu bağlamda vurgulamamız gereken önemli bir husus da Alevilerin kendilerini tarif ederken, Mü’min kavramını tercih etmeleridir.
Tanrı ile insan arasında öznel bir ilişkiyi ele alan ve aşkın bir anlam taşıyan iman kendi içinde taklidi iman ve tahkiki iman olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bu ayrım yapılırken, çevresel faktörlerin yanı sıra kişisel gayretlerde önemli rol oynamaktadır. Bu bağlamda İman, herhangi bir istisna ve şart içermemelidir. Kişi kendisini kesin bir şekilde mümin olarak tanımlamalıdır. İman, akıl ve nasların Allah’ın birliği ilkesinin doğruluğuna tanıklık etmesinin adıdır. Ayrıca yaratmanın ve yaratılanlara hükmetmenin Tanrıya ait olduğunun ve bu hususlarda Tanrının ortağının bulunmadığına tanıklık etmek de imandır.
Taklidi ve tahkiki imanla bağlantılı olarak imanın nasıl olması gerektiği de hem Makâlât hem de buyruk yazmalarında üzerinde durulan bir husustur. Hacı Bektaş Veli, iman ve ibadeti birbirinden ayrı görmez. Ona göre iman ve amel bir bütündür. İmanı ‘elest bezmi’ ile başlatan Hacı Bektaş, aklı imanın bekçisi olarak görmektedir. O iman akıl üzeredir der ve gönlün (kalbin) şehadet etmesini şart koşar. Eğer gönülden şehadet edip, inanmıyorsa o kişi Hacı Bektaş Veli’ye göre münafıktır. Hacı Bektaş Veli’nin imanı tarif ederken her fırsatta akla vurgu yapması ve akılla kalbin iman hususunda ittifakını şart koşması, yukarıda izah etmeye çalıştığımız tahkiki imanın tarifiyle birlikte düşünüldüğünde, Hacı Bektaş Veli’nin imanın tahkiki olması gerektiğini savunduğunu ortaya koyacaktır.