Kategoriler

İmam Hasan

İmam Hasan, Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicretinin 3. yılında doğmuştur. Hangi ayda doğduğu konusunda ihtilaf olmakla birlikte, Şâban ayında (Ocak-Şubat 625) veya Ramazan ayının 15’inde (1 Mart) Medine’de doğduğu söylenmektedir. İmam Ali ona Harb ismini koymak istemiş ancak Hz. Peygamber, Câhiliye döneminde bilinmeyen Hasan adını ve Ebû Muhammed künyesini vermiştir. Ayrıca Peygamberin, İmam Hasan’ın doğumunun yedinci gününde akîka kurbanı kestiği ve Hz. Fâtıma’dan saçının ağırlığınca fakirlere gümüş dağıtmasını istediği bilinmektedir. Kaynaklar, Hz. Muhammed’e çok benzediğini söylemektedir.
İmam Hasan, kardeşi İmam Hüseyin’le beraber Osman’ın halifeliği döneminde Horasan’a düzenlenen sefere (29 veya 30 / 650 veya 651) katılmıştır. Osman’a karşı başlayan isyan sırasında İmam Ali tarafından yine kardeşiyle birlikte Osman’ı isyancılara karşı korumak ve evine su taşımakla görevlendirilmiştir.
İmam Ali halife olduktan sonra Hasan, Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvâm’ın Ali’ye isyan etmeleri üzerine, Kûfeliler’i İmam Ali’nin yanında hareket etmeye davet için Ammâr b. Yâsir ile birlikte Kûfe’ye gitmiştir. Hem Cemel Vak‘ası hem de Sıffîn Savaşı’nda babasıyla hareket etmiştir. İmam Ali ölümünden kısa bir süre önce Hasan’a biat etmek isteyenlere, “Bunu ne emreder ne de nehyederim” demiştir. Ancak hem Aleviler hem de Şiîler İmam Ali’nin onu veliaht tayin ettiğine inanmaktadır. İmam Ali’nin şehid edilmesinin ardından (19 veya 21 Ramazan 40 / 26 veya 28 Ocak 661) Ubeydullah b. Abbas b. Abdülmuttalib, Kûfeliler’i halife olarak İmam Hasan’a biata davet etmiş ve bir iki gün içinde kendisine binlerce Kufeli biat etmiştir. İmam Hasan, Kûfe’de halka hitaben yaptığı konuşmada Ehl-i beyt’in meziyetlerinden ve Hz. Peygamber’e olan yakınlığından söz etmiş ve ona ilk biat eden Kays b. Sa‘d b. Ubâde el-Ensârî olmuştur.
İmam Ali’nin şehid edildiğini ve Hasan’ın halife seçildiğini duyan Muâviye b. Ebû Süfyân, onun taraftarlarını ve Kûfeliler’i kendi safına çekmek için yoğun bir faaliyet başlatmış ve Suriye, Filistin ve el-Cezîre kuvvetlerinden oluşan bir ordu hazırlatmıştır. Bu sırada, anlaşmazlığın barış yoluyla çözümlenmesi konusunda mektuplaşmalar yaşanmış, ancak bu yazışmalar durumu gerginleştirmekten başka bir işe yaramamıştır. Muâviye,, Musul’a ulaşıp orada konaklayınca Hz. Hasan, Ubeydullah b. Abbas kumandasında 12.000 kişilik bir öncü birliğini ona karşı göndermiştir. Ancak, ordusundaki savaşa karşı isteksizliği sezince, bir konuşma yaparak aslında hiçbir Müslümana karşı kötü hisler beslemediğini, adamlarının pek çoğunun savaştan hoşlanmadığını bildiğini, bunun için de onların arzu etmedikleri bir şeyle karşı karşıya kalmalarını istemediğini söylemiştir. Büyük bir şaşkınlık yaratan bu sözler üzerine Hâricîler’in görüşlerini benimseyen bir grup, “Hasan da babası gibi küfre düşmüştür” diyerek İmam Hasan’ın üzerine yürümüştür. Bunun üzerine Hz. Hasan, Rebîa ve Hemdân kabilelerine mensup sâdık adamlarının yanına sığınmıştır. Bu sırada Muâviye, bir yandan İmam Hasan’ın taraftarlarınca tartaklanıp yaralandığı haberini etrafa yayarken diğer taraftan Enbâr’da onun öncü kumandanı Ubeydullah b. Abbas ile Kays b. Sa‘d’ı kuşatmıştır. Muâviye’nin öncü kumandanı Abdullah b. Âmir de Medâin’e giderek şehrin dışına çıkan Hasan’ın ordusunun karşısında mevzilenmiş ve onlara Muâviye’nin de Enbâr’ı kuşattığını, aslında savaş niyeti taşımadıklarını ve İmam Hasan da dahil olmak üzere, onlara sığınanların hayatlarının bağışlanacağını söylemiştir. Bu sözleri duyan çoğunluk savaştan kaçındığını belli etmiş ve İmam Hasan da Medâin’e dönerek hilâfeti Muâviye’ye teslim etmek için şartları Abdullah b. Âmir’e bildirmiştir. İleri sürdüğü şartlardan bazıları şunlardır: İntikam için Iraklılar’dan hiç kimse tutuklanmayacak, Milliyetine bakılmaksızın herkes emniyet içinde olacaki İşlenmiş suçların tamamı affedilecek, İmam Ali’ye sövülmeyecek ve Muâviye’nin ölümü halinde hilafet İmam Hasan’a iade edilecek. Muaviye bu şartları kabul etmiştir. Böylece İmam Hasan, kardeşi Hüseyin’in şiddetle karşı çıkmasına rağmen Muâviye ile anlaşarak kan dökülmesini önlemiş ve insanların kısa bir süre için de olsa barış ve huzur içinde yaşamalarına vesile olmuştur. İmam Hasan daha sonra ailesiyle birlikte Medine’ye gitmiş ve hayatının geri kalan kısmını siyasetten uzak bir şekilde geçirmiştir. Ancak, rivayete göre Yezîd b. Muâviye ile evlendirilmek vaadiyle kandırılan eşlerinden Ca‘de bint Eş‘as b. Kays tarafından zehirlenmiş ve 28 Safer 49 (7 Nisan 669) tarihinde vefat etmiştir. Ölmeden önce kardeşi Hüseyin’e Resûl-i Ekrem’in yanına, bu mümkün olmadığı takdirde Cennetü’l-bakī‘da annesinin yanına gömülmesini vasiyet etmiş, Mervân b. Hakem birinci teklife karşı çıktığı için Cennetü’l-bakī‘da annesinin yanına defnedilmiştir.
“Müctebâ, Takī, Zekî” ve “Sıbt” lakaplarıyla tanınan İmam Hasan, halim selim, cömert, sakin, vakarlı, siyaset ve fitneden kaçınan bir yaratılışa sahipti. Onun hilâfette kalış süresi hakkında farklı görüşler vardır; müelliflerin bir kısmına göre dört ay üç gün, bir kısmına göre de altı ay üç gün halifelik yapmıştır. Muâviye ile anlaşma 25 Rebîülevvel 41 (29 Temmuz 661) tarihinde yapıldığına göre ikinci rivayetin daha isabetli olması gerekir.
Çocuklarının sayısı da ihtilâflıdır; kız erkek on iki, on beş, on altı, on dokuz, yirmi ve yirmi iki çocuğu olduğu rivayet edilir. Kaynaklarda adları verilen çocukları şunlardır: Zeyd, Hasan, Kāsım, Ebû Bekir, Abdullah, Amr, Abdurrahman, Hüseyin, Muhammed, Ya‘kūb, İsmâil ve Talha. Tarihçiler, soyunun Hasan el-Müsennâ ve Zeyd adlı çocuklarıyla devam ettiğinde birleşirler. İmam Hasan’ın soyundan gelenlere “şerif” unvanı verilmiştir. Tarihte bunlar tarafından kurulan İdrîsîler, Ressîler, Sa‘dîler ve halen devam eden Filâlîler ile (Fas) Hâşimîler (Ürdün) gibi birçok hânedan vardır.
Kaynaklar, Resûl-i Ekrem’in “cennetin efendileri” dediği ve haklarında, “Allahım, ben onları seviyorum, sen de sev!” diye dua ettiği iki torununu çok sevdiğini, isteklerini tereddütsüz yerine getirdiğini, onlarla oyun oynadığını, sırtına bindirip gezdirdiğini, hatta secdede iken sırtına bindiklerinde ininceye kadar kalkmadığını belirtir ve onlara olan düşkünlüğünü gösteren birçok rivayet naklederler. Bunlardan biri de şudur: Bir gün Hz. Peygamber minberde iken Hasan ile Hüseyin’in düşe kalka mescide girdiklerini görmüş, konuşmasını yarıda keserek aşağı inip onları bağrına basmış, “Cenâb-ı Hak, ‘Mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihan vesilesidir’ (et-Tegābün 64/15) derken ne kadar doğru söylemiştir, onları görünce dayanamadım” dedikten sonra konuşmasına devam İmam Hasan, Ehl-i beyt’e ve Âl-i abâ’ya dahil olmasının yanında kardeşi Hüseyin’le birlikte Hz. Peygamber’in neslini günümüze kadar devam ettiren iki kişiden biridir. Hasan ve Hüseyin’e duyulan sevgi ve şefkat Resûl-i Ekrem’in vefatından sonra da devam etmiştir.
Aleviler arasında İmam Hasan, bizzat İmam Ali tarafından tayin edilmiş ikinci imam ve on dört “ma‘sûm-ı pâk”in (Çârdeh Ma‘sûm-ı Pâk) dördüncüsü olarak görülür ve kendisine birçok keramet izâfe edilir. Ancak bazı Şiî toplulukları Muâviye ile barış yaptığı için ona karşı çıkmış ve kendisini tenkit etmişlerdir. Günümüzde İran ve Irak gibi Şiîler’in yaşadığı yerlerde, 28 Safer günü hem Hz. Peygamber’in hem de İmam Hasan’ın vefatı münasebetiyle dinî törenler yapılmaktadır.
Resûl-i Ekrem’in torunu, İmam Ali ve Fâtıma’nın büyük oğlu ve kan dökülmesini istemeyerek hilâfetten feragat etmiş bir kişi olan İmam Hasan üzerine geniş bir literatür teşekkül etmiştir. Onun hakkında İslâm tarihi kaynaklarından ve biyografik eserlerden başka müstakil çalışmaların da yapıldığı görülmektedir. Resûlullah’ın İmam Hasan ve İmam Hüseyin hakkında söylediği birçok hadis mevcuttur.

Kaynaklar ve bibliyografya

Ethem Ruhi Fığlalı, “Hasan” Maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi, 16. Cilt, 1997, İstanbul, S. 282-285
Abdülbaki Gölpınarlı, Tarih Boyunca İslâm Mezhepleri ve Şîîlik, İstanbul 1979, s. 367-379.
Bodiur Rahman, “Responsibility for Action in an Early Historical Document of Islam: Al-Hasan b. Ali’s Risāla”, IQ, XXXVI/4 (1990), s. 235-245.
Adnan Demircan, “Hz. Hasan ve Halifeliği”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, I, Şanlıurfa 1995, s. 81-109
Mes‘ûdî, Mürûcü’ẕ-ẕeheb (Abdülhamîd), II, 288, 361, 413, 426-432.

Makaleyi beğendiniz mi?
Gönderiyi paylaş
Tarihinde güncellendi 9. Şubat 2024

Feedback

Ihre Meinung ist uns wichtig! Nutzen Sie unser Feedback-Formular, um uns Ihre Gedanken und Anregungen mitzuteilen.
Bu formu bitirebilmek için tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.

Geri bildirim

Görüşleriniz bizim için önemli! Düşüncelerinizi ve önerilerinizi bize bildirmek için geri bildirim formumuzu kullanın.

Bu formu bitirebilmek için tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.

Konu isteği

Alevilikle ilgili hangi konuların ilginizi çektiğini bize bildirin. Konu önerileri için formumuzu kullanın!

Bu formu bitirebilmek için tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.