Asıl adı Mehmet Hamdullah olan Hamdullah Çelebi, Hacı Bektaş Velî Tekkesi Postnişinlerinden Feyzullah Çelebi’nin büyük oğludur. Hamdullah Çelebi ve ailenin diğer fertleri dönemin nüfus defterlerinde kayıt altına alınmıştır. Osmanlı Devletince 1827’de yapılan nüfus sayımında 50 yaşında olan Hamdullah Efendi, orta boylu ve kumral sakallıdır. 1767 yılında Hacı Bektaş’ta dünyâya gelmiş, 1824 yılında babası Hacı Feyzullah Çelebi’nin suikast ile şehit edilmesinin ardından “Hacı Bektaş Velî Vakfiyesi mütevellisi” ve “24. Postnişîn” olarak elli yedi yaşında Hacı Bektaş Velî Tekkesi postnişînliği görevini üstlenmiştir. Yeniçeri Ocağı ile birlikte Bektaşiliğin de yasaklanmasının ardından Hamdullah Çelebi, Mayıs 1827’de Amasya’ya sürgün edilmiş ve “Çelebi” payesi kaldırılmıştır.
Hamdullah Efendi, 1826 yılında Bektaşî tekkelerinin kapatıldığı dönemin Hacı Bektaş Hankâhı şeyhidir. 1825-1826 yılında babası Feyzullah Efendi’nin bir eşkıya tarafından öldürülmesi üzerine posta geçmiştir. Devlet, Bektaşî tekkelerinin kapatılmasından bir yıldan bile daha az süre önce gerçekleşen bu posta oturma hadisesini bir Hatt-ı Hümayunla tasdik etmekte; ilhad, rıfz ve dine karşı laubalilikten hiç söz etmemektedir. Hatta, katilin yakalanarak idam edilmiş olduğu da Hatt-ı Hümayunda kayıtlıdır. Hamdullah Efendi 29 Ramazan 1256 / 1840 tarihli arzuhalinde mealen şunları söylemektedir:
Hacı Bektaş Velî Hazretleri’nin Hankâhı’nda postnişin iken “Vaka-i Hayriye” esnasında, şeyhlik vazifesinden (meşihatten) azl edilerek Amasya’ya sürülmüş bulunmaktayım. Sürgünlüğüm 13 yılı aşmış bulunmaktadır. İçinde bulunduğum perişan durum Halep Valisi Esad Paşa tarafından da padişaha bildirilmiştir. Vatan-ı asliyem tarafına dönmem için izin çıkarılması….
İmza: Mehmed Hamdullah…
Aynı belgenin iki de eki bulunmaktadır. Bunlardan birisi Kırşehir meclisinde alınan bir karardır. Bu kararda Hamdullah Efendi’nin tamamen ıslah-ı nefs eyleyerek düzelmiş olduğu belirtilmekte ve memleketine dönmesinde hiçbir sakınca kalmadığı yazılmaktadır. Asıl İrade-i Dahiliye metninde ise izin talebi tekrarlanmakta ancak “meşihat-ı mezkûre uhdesine tevcih olunmamak şartıyla” ibaresi eklenmektedir. Devlet, Hacı Bektaş Velî Hankâhı’na tayin ettiği Nakşibendî şeyhinin vazifesine devam etmesini istemektedir. Hamdullah Efendi’nin arzuhaline cevap olarak düzenlenen bir Hatt-ı Hümayunda da bu düşünce açıkça görülmektedir. Devlet, Hamdullah Efendi’yi, şeyhlik uhdesinde bulunmamak şartıyla affetmiş bulunduğunu belirtmektedir. Sırf bu tavır bile otorite paylaşımında devletin ne kadar üstün olduğunu göstermek için yeterlidir. Yüzlerce yıllık bir karizmatik otoritenin temsilcisi, varlığının devamını temin edebilmek için, affı, dolayısıyla da geleneksel otoritenin kendisine yönelttiği suçlamaları kabullenmek zorunda kalmış görünmektedir. Vak’a-i Hayriye’den sonra Hacı Bektaş Hankâhı’ nda Nakşî ayininin yapılması istenmişti. Bu sırada dergâhta 25 derviş bulunmaktaydı. Bunlardan 8 tanesi katledildi, geri kalanlar ise “tashih-i itikad” (inancını düzeltmek) ettiler ve başlarından taçları çıkartılarak, kendilerinden Nakşibendî olacaklarına dair söz alındı. 1243 / 1827 senesinde ise, Hamdullah Efendi sürgün olduğundan vakfın gelirinin tevliyet ciheti Velîyüddin Efendi’ye berat ettirildi. Velîyüddin Efendi tekkenin malî işlerini, “inancını düzelterek!” Nakşibendî tarikatına tabi olmayı kabul ederek yürüttü.
Her ne kadar Hamdullah Efendi affedilmişse de şehir halkıyla münasebeti fazla bulunmadığından vazifenin Velîyüddin Efendi’de kalması uygun görülmüştü. Hamdullah Efendi Amasya’da 9 yıl süren sürgün hayatından sonra vefat etmiştir. 1263 hicri yılında mezarının üzerine türbe yaptırılmıştır. Türbenin kitabesi şöyledir:
“Postnişîn-i âsitân-ı Hacı Bektaş Velî
Dahî evlâd-ı Hünkâr nesl-i Şâh-ı Evliyâ
Hacı Bektaş Velî âstanesinin postnişîni
Evliyanın şahı Hünkarın neslindendi
Şübhesiz Seyyid Hüseyn e’n-Neseb-i âlî haseb
Çâker-i İsnâ aşer hem hâdim- i fakr ü fenâ
Şüphesiz Hz. Hüseyin’in neslindendi
12 İmamın kölesi, fani ve fakra erenlerin hizmetçisiydi
Mahzar-ı feyz-i hidâyet mürşîd-i kâmil idi
Oldu mir’ât-i kemali salikâna hak-nümâ
Hidayet olgunluğuna sahip, olgun bir mürşîd idi
Onun olgunluk aynası takipçilerine yol gösterdi
Zâhiren etsin ziyâret kabrini hep zâirân
Esna-i ruhu olsun bâtınen âl-i abâ
Bütün ziyaretçiler görünüşte onun kabrini ziyaret etsin
Batınında ruhunun medh edicisi olsun Ehl-i Beyt
Çıkdı hâfız çârdeh ma’sûm tarih-i gûyân
Etdi Hamdullah Efendi Hak deyu azm-ı Hüdâ
Hafız çıkıp 12 masuma tarih söyledi
Hamdullah Efendi Hüda’ya doğru gitti. 1263”
Hacı Bektaş’ta yazdığı şiirlerinde “Hamdullah ve Hamdi” mahlaslarını kullanan Hamdullah Çelebi, sürgünde bulunduğu yıllarda “Hasiretî” adı ile de deyişler yazmıştır. Tasavvuf bilgisi yanında, tarikat ilkelerini de harfiyen bilen ve uygulayan Hamdullah Çelebi’nin özellikle miracname ve tevhid türündeki deyişleri ülkenin her yanında yapılan Bektaşî ayinlerinde söylenmiştir. Konuları derinlemesine ele alıp lirik, coşkulu bir atmosfer içinde verir. Tasavvuf ilkeleri şiirde erimiş, gerçek güzelliğine kavuşmuştur. Tanrı sevgisi yanında, özel duyguları, içten eleştiri, uyarıları, kızgınlıkları da şiirlerinde yansır.
Sürgüne giderken beraberinde çok sayıda kitap ve belge götürdüğü söylenen Hamdullah Çelebi’nin erkek evladı olmadığı için soyu bu yönden yürümemiş ve belki de bu yüzden götürdüğü kitap ve belgeler zamanımıza kadar korunamamış, kaybolmuştur. Kaldı ki, sürgün nedeni, Yeniçeri ocağının kapatılması olgusu olduğu için kitapların, belgelerin dergâhta postnişin değişikliği evresinde Nakşibendi şeyhlerince de devlet desteğinde yok edilmiş olması ihtimal dâhilindedir.
Gel sevdiğim gamzelerin kan eder
Lutfeyle yüreğim yârelenmesin
Mah cemâlin daim kasd- ı cân eder
Kerem kıl ciğerim pârelenmesin
Gel sevdiğim ok gibi gamzelerin kan çıkarır
Lütfeyle de yüreğim yaralanmasın
Ay gibi güzelliğin hep cana kasteder
Yücelik yap da ciğerim parçalanmasın
Âşık kimdir sana meyil vermeye
Kurban olup pâk yüzünü görmeğe
O ki kasdeylemiş gülün dermeye
Dilerim gülşenim hârelenmesin
Ben kimim sana meyil vermeye âşık kim
Kurban olarak gül yüzünü görebilir miyim
O güllerini toplamaya karar vermiş
Dilerim ki gül bahçem katılaşmasın
Hamdullah işitsin dost ahvalimi
Dûd- u ah bürüdü dört bir yanımı
Görmeden almasın Mevlâ canımı
Ömrümün defteri kârelenmesin
Ey Hamdullah dostlar hâlimi duysun
Âh dumanı bürüdü dört yanımı
Mevla görmeden canımı almasın
Ömür defterim kara olmasın