Hicri takvime göre 153’te (770) Medine’de doğmuştur. Doğum yılının 148 (765) veya 151 (768) olduğunu söyleyenler de vardır. Babası Mûsâ el-Kâzım ile olan karışıklığı önlemek için İmam Ali er-Rızâ, Ebü’l-Hasan es-Sânî künyesiyle anılmıştır. Kendisine Sâbir, Râzî, Vefî ve Rızâ gibi çeşitli lakaplar verilmiş olup bunlar içinde en meşhur olanı, er-Rızâ’dır. Bu lakab ona ilim, ibadet, zühd ve takvâ gibi üstün meziyetleri dolayısıyla verilmiştir. Babası Mûsâ el-Kâzım, yedinci imamdır. Annesi Habeşistanlı veya Sudanlı olup adı hakkında çeşitli rivayetler vardır (Sükeyne, Ümmü’l-benîn, Şehd, Neciyye, Necme, Şakrâ’ vb.). Çocuklarının sayısı ve adları kesin olarak bilinmemektedir. Sadece Muhammed Taki’nin (el-Cevâd) onun oğlu olduğunda ittifak vardır.
İmam Ali Rızâ, Medine’de ilim meclisi kurup hayatını öğretimle geçirmiş, fetvalar vermiş ve ömrünün son yıllarına kadar siyasetten uzak kalmıştır. Ancak 816 yılında halife Me’mûn’un davetiyle Merv’e gitmesinden sonra, istemeyerek de olsa siyasete karışmıştır. Me’mûn, Ali er-Rızâ’nın Merv’e gelmesini sağlamak için Recâ b. Ebü’d-Dahhâk’i Medine’ye gönderdi. Merv’e gitmek üzere Recâ ile birlikte yola çıkan Ali er-Rızâ, sırasıyla Mekke, Kûfe, Nibâc, Basra, Erbuk, Horasan, Nîşâbur ve Serahs’a uğradı. Rivayetlere göre Nîşâbur’da suyu az akan ve bugün Aynü’l-Kehlân adı verilen bir pınara uğrayınca suyu çoğalmıştır. Onu sevenler bu pınarı mukaddes sayıp hâlâ ziyaret ederler. Ali er-Rızâ Nîşâbur’da muhaddis Ebû Zür‘a er-Râzî ve Muhammed b. Eslem et-Tûsî ile karşılaştı ve onlara hadis rivayet etti. Merv’e ulaştığında kendisini iyi karşılayan Me’mûn, yakın çevresi ile sayıları 33.000’i bulan Abbasoğulları’nı topladı. Bunlara yaptığı konuşmada veliahtlığa Ali er-Rızâ’dan daha lâyık birini bulamadığını belirterek onu veliaht ilân etti (817). Önce bu görevi kabul etmek istemeyen Ali er-Rızâ iki ay direndiyse de sonunda Me’mûn’un ısrarına dayanamadı ve halife tarafından hazırlatılan ahidnâmeyi imzalamak zorunda kaldı. Daha sonra Me’mûn, sahih kabul edilen rivayete göre kız kardeşi Ümmü Habîbe’yi Ali er-Rızâ ile, kızı Ümmü’l-Fazl’ı da Ali er-Rızâ’nın oğlu Muhammed Taki (el-Cevâd) ile evlendirdi; bayrağın ve askerlerinin üniformasının rengini Abbâsî rengi olan siyah yerine yeşile çevirdi; kendisinin ve Ali er-Rızâ’nın adını taşıyan altın ve gümüş paralar bastırdı. Me’mûn’un veliahtlığa Ali evlâdından birini getirmesi, özellikle Bağdat’taki Abbâsîler’in ayaklanmasına ve Me’mûn’u azledip amcası İbrâhim b. Mehdî’ye biat etmelerine yol açtı (817). Haberi duyan Me’mûn, yanında Ali er-Rızâ olduğu halde bir ordu ile Bağdat’a doğru yola çıktı. Tûs’un Nûkan kasabasına geldiklerinde Ali er-Rızâ fazla üzüm yemesi veya Şiî kaynaklara göre Ali b. Hişâm tarafından verilen zehirli bir narı yemesi, başka bir rivayete göre ise hizmetçinin hazırladığı ve bizzat halifenin sunduğu zehirli nar suyunu içmesi sonucu âniden hastalandı, üç gün sonra da öldü (29 Safer 203 / 5 Eylül 818). Halife Me’mûn, İmam Ali Rıza’nın cenaze namazını bizzat kıldırarak onu babası Hârûnürreşîd’in yanına defnetti. Daha önce Tûs adını taşıyan bu yöreye, Ali er-Rızâ’nın hâtırasını yaşatmak için Meşhed adı verildi. Ali er-Rızâ’ya ölümünden sonra birçok mersiye yazılmış, sonraları kabri üzerine içi değerli madenlerle tezyin edilen bir türbe yapılmış ve burayı ziyaret etmek Şiîler’ce, günümüze kadar yaşatılan kutsal bir görev kabul edilmiştir.
Ali er-Rızâ hadis, fıkıh ve tıp alanında isim yapmıştır. Hadiste kaynağı babasıdır. Ondan da oğlu Muhammed Taki (el-Cevâd), Ebû Osman el-Mâzenî, Abdüsselâm b. Sâlih el-Herevî, Eyyûb b. Mansûr en-Nîsâbûrî, Ahmed b. Âmir et-Tâî, Abdullah b. Abbas el-Kazvînî gibi râviler hadis rivayet etmişlerdir. Kur’an’ı üç günde bir hatmettiği rivayet edilen Ali er-Rızâ, âyetler üzerinde düşünmek gerektiğini söyler, kendisine sorulan sorulara âyetlerle cevap verirdi. Hadis bilmemenin dinî konularda birçok hataya yol açacağına dikkat çekerdi.
Kaynaklarda ahlâk ve faziletine dair verilen bilgilere göre iyi huylu, alçak gönüllü ve son derece cömertti; az yer, az uyur, daha çok ilim ve ibadetle meşgul olurdu. Babası Mûsâ el-Kâzım tarafından imam tayin edilmiştir. Ali er-Rızâ’nın imamlık dönemi yirmi yıl sürmüştür. Onun hakkında birçok keramet nakledilmektedir. Örneğim; hastaları iyileştirmek, bazı olayları vukuundan önce haber vermek, eline dökülen suyu altına dönüştürmek, dua ederek yağmur yağdırmak ona isnat olunan kerametlerden birkaçıdır. Bazı tabakat kitapları ile tasavvufa dair kaynaklar Ali er-Rızâ’nın meşhur sûfî Ma‘rûf-i Kerhî’nin üstadı olduğunu kaydederler.
Ali er-Rızâ’ya nisbet edilen eserler şunlardır: 1. Müsned. İmamın akaid, fıkıh, tefsir ve ahlâkla ilgili görüşlerini ihtiva eden eser, 2. Ṣaḥîfetü’r-Rıżâ. Ehl-i beyt’in rivayet ettiği hadislerden ibarettir 3. Fıḳhü’r-Rıżâ. bu eser ona ait olduğu ileri sürülen fıkhî görüşleri ihtiva etmektedir. 4. er-Risâletü’ẕ-ẕehebiyye fî uṣûli’ṭ-ṭıb. Halife Me’mûn için yazdığı tıbba dair bir eserdir. 5. Ḳaṣâʾid fî medḥi Ehli’l-beyt. 6. ʿİlelü’l-aḥkâmi’ş-şerʿiyye. Muhammed b. Sinân’ın sorularına verdiği cevaplardan ibarettir. 7. el-ʿİlel. Fazl b. Şâzân’ın rivayet ettiği bir eserdir. 8. Maḥżu’l-İslâm ve şerâʾiʿu’d-dîn. Me’mûn adına yazdığı risâleleri içine almaktadır. 9. Cevâmiʿu’ş-şerîʿa. Me’mûn için yazdığı bu risâleyi İbn Şu‘be Tuḥafü’l-ʿuḳūl adlı eserinde rivayet etmiştir. 10. Duʿâʾü’l-Yemânî. 11. İtmâmü’ş-şerîʿa. 12. Şerâʾiʿu’l-İslâm.