Kategoriler

Fatıma Ana

Hz. Muhammed’in peygamberliğinden yaklaşık bir yıl önce (m. 609), İbn Sa‘d ile bir kısım tarihçilere göre ise Kureyş’in Kâbe’yi yeniden inşası sırasında (m. 605) Mekke’de doğdu. Kardeşleri Zeyneb, Rukıyye ve Ümmü Külsûm’den sonra Peygamber’in en küçük kızı olduğu kabul edilmektedir. Zehebî’nin belirttiğine göre künyesi “babasının annesi” anlamına gelen “Ümmü Ebîhâ” idi. Bu künyeyi almasının sebebi, Fâtıma’yı anne sevgisiyle seven Resûlullah’ın kendisine bu şekilde hitap etmesi olmalıdır. Zira Hz. Muhammed’in annesi Amina’nın vefatının ardından onu anne sevgisiyle bağrına basan babaannesi ile amcası Ebu Talib’in hanımının isimleri de Fatıma’dır. Lakabı “beyaz, parlak ve aydınlık yüzlü kadın” anlamında Zehrâ olmakla beraber “iffetli ve namuslu kadın” anlamındaki Betûl lakabıyla anıldığı da görülmektedir.
Kaynaklarda Hz. Fâtıma’nın çocukluk ve gençlik yıllarına dair pek az bilgi bulunmaktadır. Bunlardan biri, Kâbe’de namaz kılmakta olan Resûl-i Ekrem’in secdeye vardığı sırada omuzlarına müşrikler tarafından bir devenin döl yatağının atılması üzerine genç Fâtıma’nın koşarak babasının üzerindeki pislikleri temizlemesi ve bunu yapanlara kızıp söylenmesidir. Hicretten bir müddet sonra Hz. Fâtıma’nın, yanlarında İmam Ali ile annesi Fâtıma bint Esed olduğu halde Sevde, kız kardeşi Ümmü Külsûm’le birlikte Medine’ye hicret ettikleri bilinmektedir.
Fâtıma on beş yaşını tamamladıktan sonra İmam Ali, Fâtıma’ya talip olmuş ve bu talebi Resûlullah tarafından kabul edilmiştir. O sıralarda fakir bir delikanlı olan İmam Ali, mehir verecek kadar malı bulunmadığından, Bedir Gazvesi’nde ganimetten payına düşen zırhı, bazı rivayetlere göre ise devesini ve bir kısım eşyasını satarak 450 dirhem gümüş civarında bir mehir vermiştir. Hz. Fâtıma’nın çeyizi de kadife bir örtü, içine hurma lifi doldurulmuş deri bir yastık, iki el değirmeni ve deriden yapılma iki su kabından ibaretti. Düğünleri Hiciri 2. yılın Zilkade (Mayıs 624) veya Zilhicce (Haziran 624) ayında gerçekleşti. Hz. Fâtıma 3. yılın Ramazan ayında (Şubat 625) ilk çocuğu olan Hasan’ı, bir yıl sonra Şâban (Ocak) ayında Hüseyin’i dünyaya getirdi. Daha sonraki yıllarda küçük yaşta ölen Muhassin ile Ümmü Külsûm ve Zeyneb doğdu.
Uhud Gazvesi’nde on hanımla birlikte gazilere yiyecek ve su taşıyan Hz. Fâtıma aynı zamanda yaralıları tedavi etti. Bu savaşta Hz. Peygamber’in dişinin kırılması üzerine yüzündeki kanları temizlemeye çalıştı. Kanın dinmediğini görünce bir hasır parçasını yakıp küllerini Resûlullah’ın yüzüne bastırmak suretiyle akan kanı durdurmayı başardı.
Hz. Muhammed, Hz. Fâtıma’ya son hastalığı sırasında Kur’ân-ı Kerîm’i Cebrâil ile her yıl bir defa birbirlerine okuduklarını, bu sene Cebrâil’in aynı maksatla iki defa geldiğini, bunun ise vefatının yaklaştığına işaret olduğunu söylemesi üzerine Fâtıma ağlamaya başlamış; Hz. Peygamber’in, ailesinden ilk önce kendisine onun kavuşacağını, ayrıca onun mümin kadınların hanımefendisi olduğunu söylemesi üzerine de gülüp sevinmiştir. Hz. Peygamber’e çok düşkün olan Fâtıma babasının vefatından dolayı çok sarsıldı. Resûl-i Ekrem defnedildikten sonra gördüğü kişilere, “Resûlullah’ın üzerine çarçabuk toprak atmaya eliniz nasıl vardı, gönlünüz nasıl razı oldu?” diyerek ağladı ve daha sonra da günlerce göz yaşı döktü.
Hz. Peygamber’in vefatının ardından Fâtıma ile Abbas b. Abdülmuttalib Halife seçilen Ebû Bekir’e gelerek Resûlullah’ın mirasından hisselerini istediler. Bu miras Fedek ve Hayber’deki hurmalıklarla Medine’deki bir bahçeden ibaretti ve Peygamber bu arazilerin gelirini amme işlerine, yolcularla misafirlere ve kendi ailesine harcamaktaydı. Halife onlara, Resûlullah’ın peygamberlerin miras bırakmayacağına dair bir hadisi olduğunu söyleyerek, miras taleplerini reddetti. Hz. Fâtıma halifenin bu tavrına kızmış ve vefat edinceye kadar onunla konuşmamış ve onu Halife olarak da tanımamıştır.
Hz. Fâtıma, Resûlullah’ın ölümünden beş buçuk ay sonra 3 Ramazan 11 (22 Kasım 632) tarihinde vefat etti. Muhammed el-Bâkır’ın belirttiğine göre ölümünden sonra vücudunu kimsenin görmemesi için vasiyeti üzerine Fâtıma’yı Hz. Ali yıkadı. Hz. Fâtıma, kadın cenazelerinin erkeklerinki gibi üzerine örtülen bir kefenle sarılmış olarak herkesin gözü önünde bulunmasından rahatsız olduğunu Esmâ bint Umeys’e söylediğinde Esmâ ona Habeşistan’da cenazelerin tabut içinde taşındığını anlatmış, bunun üzerine Fâtıma kendi cenazesinin de böyle taşınmasını vasiyet etmişti. Nitekim onun cenazesi Esmâ bint Umeys’in tarifi üzerine yapılan tabutla taşındı. Cenaze namazını İmam Ali kıldırdı. Vasiyeti üzerine geceleyin İmam Ali tarafından Cennetü’l-bakī‘a defnedildi.
Resûlullah’ın terbiyesiyle yetişen Fâtıma onun hem hayâ ve edep gibi özelliklerine, hem de konuşma tarzından yürüyüşüne kadar birçok vasfına sahip oldu. Babasının uygun gördüğü hayat tarzını benimseyerek onun gibi sade yaşadı. Bu güzel vasıfları sebebiyle Resûl-i Ekrem Fâtıma’yı görünce sevinir, kendisini ayakta karşılar, elini tutarak yanaklarından öper, ona iltifat edip yanına veya kendi yerine oturturdu. Babası kendi evine gelince Fâtıma da onu aynı şekilde karşılayıp ağırlardı. Hz. Peygamber sefere giderken aile fertlerinden en son Fâtıma ile vedalaşır, seferden dönünce de ilk olarak onunla görüşürdü. Kadınlardan en çok Fâtıma’yı, erkeklerden de Ali’yi sevdiğini söyleyen Resûl-i Ekrem, “Fâtıma benim bir parçamdır, onu sevindiren beni sevindirmiş, onu üzen de beni üzmüş olur” ve, “Bana melek gelerek Fâtıma’nın cennetliklerin hanımefendisi olduğunu müjdeledi” demiş, cennetlik kadınların en faziletlilerini saydığı bir başka hadisinde de önce Hz. Hatice ile Fâtıma’nın, sonra da Âsiye ile Meryem’in adlarını söylemiştir.
İmam Ali, Fâtıma’nın vefatına kadar bir başka kadınla evlenmediği gibi câriye de edinmemiştir. Resûl-i Ekrem’in her fırsatta onların evine gelerek ikisinin arasına oturması, hem kızına hem de damadına beslediği derin sevgiyi ifade etmesi onları birbirine bağlamış, hatta zaman zaman her biri Resûlullah’ın kendisini daha çok sevdiğini ileri sürerek onun gönlündeki müstesna yerlerinden emin olduklarını göstermişlerdir. Fâtıma da fırsat buldukça babasının yanına gider, ona hizmet etmekten zevk duyardı. Resûl-i Ekrem, Hz. Fâtıma ile Hz. Ali’yi ve çocukları Hasan ile Hüseyin’i abasının altına alarak, “Allahım! Bunlar benim Ehl-i beytimdir; onları kötülüklerden koru ve kendilerini tertemiz kıl” diye dua etmiştir. Hz. Fâtıma ile ilgili önemli hususlardan biri de Resûlullah’ın neslinin onun çocukları vasıtasıyla devam etmiş olmasıdır.
Fâtımîler, İsmaili imamların Hz. Fâtıma’nın soyundan olmaları sebebiyle kurdukları devlete Hz. Fatıma’ya izâfeten Fatımiler adını vermişlerdir.
Şiî kaynakları, Hz. Fâtıma’nın bi‘setin 2 veya 5. yılında doğduğunu iddia ederler. Hatice’nin Fâtıma’ya isrâ ve mi‘rac hadisesinden sonra hamile kaldığını ileri süren kaynaklar da vardır. Bu tür rivayetlerde, Hz. Peygamber’in mi‘racda bulunduğu sırada kendisine ikram edilen cennet meyvesinden yediği, Fâtıma’nın bu meyveden hâsıl olduğu, Resûl-i Ekrem’in o meyvenin kokusunu özledikçe Fâtıma’yı öptüğü kaydedilir. Yine aynı rivayetlerde Fâtıma’ya hamile olduğu sırada annesinin onunla konuştuğu, doğacağı esnada Sâre, Âsiye, Meryem ve Şuayb peygamberin kızı Safûrâ’nın yardıma geldiği, doğar doğmaz kelime-i şehâdet getirerek babasının kim olduğunu, kocasının kim olacağını söylediği ve oradakilere adlarıyla hitap ettiği, doğumuyla birlikte olağan üstü hadiselerin meydana geldiği anlatılmakta, daha sonra da Cebrâil’in Resûl-i Ekrem’e gelerek Fâtıma’nın Ali ile evlenmesini Allah’ın münasip gördüğünü, eğer Ali olmasaydı yeryüzünde ona bir denk bulunamayacağını haber verdiği ve bu düğünün gök ehli tarafından da kutlandığı anlatılmaktadır
Şiî kaynaklarında Hz. Fâtıma hakkındaki bilgilerden biri de onun isimleriyle ilgilidir. Sünnî kaynaklarında Fâtıma’nın sadece Zehrâ, bazan da Betûl lakabından söz edildiği halde Şiî onun ayrıca Sıddîka, Mübâreke, Tâhire, Zekiyye, kendisine ilham gelen ve meleklerle konuşan anlamında Muhaddese, hayız ve nifas sıkıntısı çekmeyen anlamında Betûl, bâkire anlamında Azrâ gibi isimleri olduğu hatta, “Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak rabbine dön” (el-Fecr 89/27-28) meâlindeki âyette “râzıye” ve “marziyye” kelimeleriyle onun kastedildiği belirtilmektedir.
Hilâfetin İmam Ali ile onun soyuna ait olduğunun önemli delillerinden biri, İmam Ali ile birlikte on bir imam gibi Hz. Fâtıma’nın da günahlardan korunmuş olduğu görüşüdür. Nitekim Sünni âlimleri dahi, Peygamberin İmam Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin’i abasının altına alarak, “Ey Ehl-i beyt! Allah sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor” (el-Ahzâb 33/33) meâlindeki âyeti okuduğunu kabul etmekte, Ehl-i Beyt’ten kastın İmam Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin ve onların neslinden gelenler olduğunu çoğu şekilde dillendirmekte ancak Ehl-i Beyt mensuplarının mâsumiyetine inanmamaktadırlar.
Şiî kaynaklarında, Hz. Fâtıma’nın mevcut Kur’an’dan tamamen farklı ve onun üç misli büyüklüğünde bir mushafa sahip olduğu belirtilmektedir. Bu mushaf, Peygamberin vefatından sonra Hz. Fâtıma’nın yaşadığı zaman zarfında Cebrâil’in onu teselli maksadıyla söylediği sözlerin İmam Ali tarafından kaydedilmesiyle meydana gelmiştir. Bu mushafın içinde şer‘î hükümlerin -özellikle cezaların- ayrıntılı bir şekilde bulunduğu, kıyamete kadar gelecek bütün idarecilerin adlarının ve meydana gelecek olayların kaydedildiği söylenmektedir. Bazı Şiî âlimleri ise Fâtıma mushafını kabul etmekle beraber bu mushafın bir Kur’an olmadığını ve eldeki Kur’an’da noksanlık bulunmadığını belirtirler. Bundan başka Hz. Fâtıma’nın elinde bulunan, kendisiyle Hz. Ali’nin ve daha sonra gelecek vasîlerin adlarının yer aldığı bir sayfadan da söz edilmektedir.
Fedek arazisinin Peygamberin şahsî mülkü olduğunu, Ebû Bekir’in bu araziyi Fâtıma’ya vermemekle ona haksızlık ettiğine inananlar, peygamberlerin miras bırakmayacağına dair rivayetin Süleyman’ın Dâvûd’a mirasçı olduğunu belirten Kur’an âyetine (en-Neml 27/16) ters düştüğünü belirtirler.
Bir rivayete göre Fâtıma ve İmam Ali, Ebû Bekir’e biat etmeyip evlerine çekilince Ömer onları biat etmedikleri takdirde evlerini yakmakla tehdit etmiş, hatta evlerini basıp kapıyı kırmış, içeri girdiği sırada kapı ile duvar arasına sıkışan Fâtıma’nın kaburgaları kırılmış ve bu sırada çocuğu Muhassin’i düşürmüştür.
Bazı Şiî kaynaklarında Hz. Fâtıma’nın faziletleri hakkında, Ehl-i beyt’e dahil diğer dört kişi gibi onun da nurdan yaratıldığı, kıyamete kadar olmuş ve olacak her şeyi bildiği, soyundan imamlar ve vasîler geleceğini Cenâb-ı Hakk’ın ona bildirdiği, İmam Ali ile evlenmesini mi‘racda Allah Teâlâ’nın kararlaştırdığı ve onun tarafını tutanların cehennem azabından kurtulacağı Belirtilmektedir.
Hz. Fâtıma ile Ehl-i beyt’in mevkiini ve üstünlüğünü belirtirken üzerinde önemle durulan hususlardan biri de mübâhele olayıdır. 10 (631-32) yılında Medine’ye gelen Necran hıristiyanlarının Hz. Îsâ’nın ilâhlığı konusunda ısrar etmeleri üzerine nâzil olan Âl-i İmrân sûresindeki âyetlerden birinde ifade edildiği gibi (âyet 61), her iki tarafın başta kendileri olmak üzere çocuklarını ve kadınlarını çağırarak Allah’tan yalancılara lânet etmesini istemelerinden ibaret olan bu olayda, Hz. Peygamber arkasına Fâtıma’yı (bazı rivayetlere göre onun arkasına da Ali’yi), yanına Hasan ve Hüseyin’i alarak Necranlılar’ın karşısına çıkmıştır. Kur’an’daki “kadınlarımız” ifadesiyle sadece Hz. Fâtıma’nın kastedildiğini belirtilmekte ve bu olay onun mâsumiyet ve yüceliğine delil olarak kabul edilmektedir. Mübâhele olayından bahseden bazı Sünnî kaynaklarında Hz. Fâtıma’dan söz edilmezken bir kısmında Hz. Fâtıma’nın da orada bulunduğu kaydedilmektedir.

Kaynaklar ve bibliyografya

M. Yaşar Kandemir, “Fâtîma” maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi, 12. Cilt, 1995, İstanbul, S. 219-223.
L. Veccia Vaglieri, “Fāṭıma”, EI2 (Fr.), II, 861-870.
Jane Dammen McAuliffe, “Chosen of All Women: Mary and Fātıma in Qur’ānic Exegesis”, Islamochristiana, VII, Roma 1981, s. 19-28.
İbrâhim Emînî, Örnek İslâm Kadını Hz. Fâtıma (trc. Fahrettin Altan – Seyyid Seccâd Hüseynî), Kum 1412/1992.
L. Massignon, La Mubāhala de Medine et l’Hyperdulie de Fatıma, Paris 1955.
Hacı [Mehmet] Cemal Öğüt, Fâtımatü’z-Zehrâ, İstanbul 1359/1940.

Makaleyi beğendiniz mi?
Gönderiyi paylaş
Tarihinde güncellendi 8. Mart 2024

Feedback

Ihre Meinung ist uns wichtig! Nutzen Sie unser Feedback-Formular, um uns Ihre Gedanken und Anregungen mitzuteilen.
Bu formu bitirebilmek için tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.

Geri bildirim

Görüşleriniz bizim için önemli! Düşüncelerinizi ve önerilerinizi bize bildirmek için geri bildirim formumuzu kullanın.

Bu formu bitirebilmek için tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.

Konu isteği

Alevilikle ilgili hangi konuların ilginizi çektiğini bize bildirin. Konu önerileri için formumuzu kullanın!

Bu formu bitirebilmek için tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.